Mikroskobik su ayılarını belki de daha önce hiç duymadınız. Nasıl organizmalar olduğu, neye benzedikleri ya da uzayla aralarındaki denklemi duyunca oldukça şaşıracaksınız. O zaman vakit kaybetmeden başlayalım…
2019 yılında içerisinde mikroskobik canlılar olan bir uzay aracı Dünyamızın uydusu olan Ay’a düşmüştü. İsrail’e ait uzay aracı Beresheet, Ay’a iniş yapan ilk özel uzay aracı olma özelliği taşıyordu. Beresheet’in içerisinde insanlara ait DNA parçaları, İsrail bayrağı, Wikipedia’nın dijital bir örneği ve mikroskobik su ayıları şeklinde isimlendirilen küçük binlerce hayvan yer alıyordu.
Ay yüzeyine çarpma yaşandıktan sonra mikroskobik su ayılarının yaşamaya devam edip etmediği hakkında kesin bir bilgi bulunmuyor. Fakat eğer hayatta kalmayı başardılarsa bu durum su ayılarının Dünyanın dışında herhangi bir yerde yıllarca yaşamına devam edebilen tek Dünya canlısı olduklarını gösterebilir.
Ay’a Gönderilecek Organizmalar Nasıl Seçiliyor?
Araştırma ekibine Dünya dışına gönderilecek canlıları nasıl seçtikleri sorulduğunda seçilecek canlıların öncelikle küçük olmalarının önem taşıdığından bahsedildi. Uzay aracının kapasitesine sığabilmesi için organizmanın son derece küçük olması çok önemli. Organizma ne kadar küçükse o kadar fazla sayıda canlı uzaya gönderilebilir.
Bunun asıl sebebi, organizmaların ne belli bir kısmı yaşamını yitirse dahi en azından kalanlarla araştırma yapılmaya devam edilebileceği düşünülüyor. İşte tüm bu sebeplerden dolayı pek çok canlı türü eleniyor ve geriye bazı bakteriler, hücreler, su ayıları ve Caenorhabditis elegans solucanları kalıyor. Bahsettiğimiz bu solucan türü aslında adını belki de ilk kez duyuyor olsak da bilimsel araştırmaların birçoğunda kullanılan popüler bir canlı türü.
Canlı türüne karar verildikten sonra, bu organizmaların o ortamda yaşamına devam edip edemeyeceğini analiz etmek gerekiyor. Bu hususta Uluslararası Uzay İstasyonunda birçok araştırmaya imza atıldı ve ekstra birer koruma kalkanına gerek kalmadan yoğun radyasyonun bulunduğu uzay ortamında yaşamaya devam eden son derece az sayıda canlı çeşidi olduğu tespit edildi.
Uzay ortamında aslında Güneş’ten yayılan radyasyon yer alıyor hem de yoğun bir şekilde. Güneş’le mesafeyi arttırdığımızda ise bu kez farklı kaynaklardan yayılan galaktik kozmik radyasyona maruz kalıyoruz. Ancak uzaya göndermek için seçilen bu canlı türlerinin gen yapıları bu radyasyon yüzünden DNA’larıda meydana gelen hasarı onarabilecek yeteneğe sahip.
Bunun dışında bu organizma türlerinin bir çeşit kış uykusu dediğimiz kriptobiyoz dönemi de bulunuyor. Bu kriptobiyoz döneminde organizmaların metabolizmal etkinliklere ara veriliyor. Yani ölmüş gibi davranmalarına rağmen aslında yaşamaya devam ediyorlar. Sürecin bitmesi için uygun şartlar sağlandığında ise tekrar metabolizmaları canlanıyor.
Mikroskobik Su Ayıları Nasıl Canlılar?
Son derece basit ve kolay anlaşılabilir yapıda olan mikroskobik su ayıları, mikroskopla bakıldığında tıpkı sekiz ayağa sahip birer ayıya benziyor. Uzayla ilişkilendirilen en önemli yetenekleri ise radyasyona dayanaklılıklarının çok yüksek olması. Çok zorlu şartlarda hayatta kalabilen su ayılarının bu özelliği de onları uzaya göndermek için cazip kılıyor.
Eğer siz de mikroskobik su ayılarının neye benzediğini merak ediyorsanız hemen yosunlu taşlar bulabileceğiniz bir yere gidin ve yosunlardan bir örnek alın. Mikroskop altında o yosun örneğini incelediğinizde sekiz ayaklı ayılara benzer su ayılarına denk gelme ihtimaliniz oldukça yüksek.
Uzaya Gönderilen Mikroskobik Su Ayıları ile İletişim Nasıl Kurulacak?
Farklı dillerde iletişime geçemeyeceğimiz bu canlılarla bağlantı nasıl kurulacak ve veri toplanacak? Uzay aracına konulan bu organizmalarla birlikte belli sensörler eklenecek ve su ayılarının hareketlerini bu sensörler sayesinde izlenebilecek.
Yukarıda bahsettiğimiz gibi su ayılarının kış uykusu denebilecek kriptobiyotik dönemde uzaya fırlatılacak. Sonrasında su ya da suya benzer bir madde yardımıyla da yeniden canlandırılacak. Yanlarına bırakılan izleme cihazları sayesinde kaç tanesinin ne zaman uzayda canlandığı takip edilebilecek.
Tüm bunlardan sonra organizmaların o ortamda nasıl değişikliklere uğradığı, genetik açıdan nasıl tepkiler verdiği kolaylıkla analiz edilebilecek. Dünyadan ne kadar uzak mesafede olurlarsa olsunlar farklı hücrelerin analiz edilmesiyle birçok soru işaretine cevap bulunabilecek.
Yapılan Bu Çalışma, Aynı Koşullar ve Aynı Durumla Karşı Karşıya Kalan İnsanların da Nelerle Karşılaşabileceğinin Bir İşareti Olabilir mi?
Aslında, evet! Daha önce radyasyon oranının bu kadar yoğun olduğu bir bölgede bunu deneyimleme şansı bulunmamıştı. Ancak şimdi o tür zorlu bir koşulda yaşamın nasıl olduğu ya da hücrelerin ne gibi tepkiler aldığı tespit edilebilecek. Yapılan bu çalışmalar ve analizler yalnızca basit mikroorganizmaların değil kompleks canlıların da tepkilerini anlamada bilim dünyasına ışık tutacak nitelikte olacak.
Mikroskobik Su Ayıları Gibi Organizmalar Uzay Yolculuğu Bitince Dünya’ya Gönderilecek mi?
Uzaya gönderilmesi planlanan bu canlıların o atmosferde çok hızlı bir şekilde ilerleyecekleri biliniyor. Su ayılarının geri getirebilmek için ters yönde aynı hızda yol almasını sağlamak gerekmektedir. Fakat bugün bu koşulun sağlanması pek de mümkün görünmüyor.
Mikroskobik Su Ayılarının Uzaydaki Ekosistemi Kirletme Gibi Bir İhtimali Bulunuyor mu?
Bu alanda yapılan bilimsel çalışmaların belki de en çok tepki aldığı husus, uzaya gönderilen bu organizmaların Dünya dışı ekosistemi kirletip kirletmeyeceği doğrultusunda. Gönderilen ortamlardaki ekosistemleri bu çalışmalarda tahrip ediyor olabilir miyiz?
Bu soru işaretini kısaca şu şekilde yanıtlayabiliriz: Uzaya fırlatılacak uzay aracının hızı çok yüksek olacağından bir gün herhangi bir gezegenin yüzeyine çarpsa dahi yaşama şansları olmayacak. Hızı çok fazla olan bir şeyin, yüzeye çarpma anında buharlaşacağı öngörülüyor. Bu sebepten ötürü bu organizmaların farklı gezegenlerin ekosistemlerinde kirlilik meydana getirme gibi bir durum söz konusu olamaz.
Uzaya gönderilen canlıların yörüngeleri ve varacağı hedefler en ince ayrıntısına kadar özenle ayarlanacak. Etik değerler yönünden uygunsuz bir durum içermeyen bu araştırmanın ekibinde filozof Michael Walthemathe de yer alıyor. Bu tip çalışmalarda özen gösterilmesi gereken etik değerlere ve kurallara dikkat ediliyor.
Uzaya Neden Canlı Organizmalar Yerine Robotlar Gönderilmiyor?
Son dönemlerde oldukça gelişen bir alan olan robotik, konu ötegezegenler olunca uzay çalışmalarına ışık tutabilecek düzeye gelmiş durumda. Son derece kullanışlı olan robotlar sayesinde ötegezegenlerle ilgili birçok yeni bilgiye sahip olabiliriz. Fakat burada kaçırılan bir nokta var, aslında birini göndermek birini göndermemek değil de yüksek ihtimalle önümüzdeki günlerde robotlar ve canlı organizmalar beraber uzaya gönderilecek duruma gelecek.
Canlı bir organizma göndermek ilk kez gerçekleştirilen bir eylem. Uzayın derinliklerine kadar inebilen bir biyolojinin vereceği tepkileri ilk defa gözlemleyeceğiz. Bu zamana kadar yapılan testler genellikle Ay ve alçak Dünya yörüngesi ile sınırlı kalıyor. Bahsettiğimiz alçak Dünya ekseninden uzakta da birtakım çalışmalar planlanıyor.
Örneğin, NASA’daki Ames Hava Üssünde devam eden biyosensör projesi gibi yürütülmeye devam ediyor. Ancak ne yazık ki bu alandaki bilimsel çalışmaların sayısının çok fazla olduğu söylenemez. O nedenle uzaya gönderilecek bu mikroskobik su ayıları gibi canlı basit organizmalar sayesinde insanların bu konuda nasıl düşüncelere sahip olduğu da anlaşılabilecek.
Canlı Organizmaların Uzaya Ne Zaman Gönderilmesi Planlanıyor?
Project Starlight programıyla beraber güzel çalışmalara imza atılan aynı zamanda da NASA’nın desteklediği bu bilimsel çalışmanın yaklaşık 20 yıl içerisinde hayata geçirilmesi planlanıyor. Tabii yine de 2040’lı yıllarda da uzaya fırlatılacak uzay aracında su ayılarına yer verileceğinin garantisi bulunmuyor.
Project Starlight için söylenebilecek en önemli şeylerden biri, projede lazer yelkeni bulunduracak olması. Bir uzay istasyonundan ya da uzayda yer alan bir uzay aracı yelkenine belli frekanslarda lazer ışınları yollanarak uzay aracının hızının arttırması hedefleniyor.
Bahsedilen Uzay Aracı, Tıpkı Bir Yelkenli Mantığıyla Mı Çalışacak?
Evet! Lazerin içinde bulunan ışık parçacıklarının sahip olduğu momentum uzay aracının yelkenine aktarılarak onun hızını arttıracak özellikte olacak. Bu alanda yapılan testler sonucunda kullanılması düşünülen yöntemin uzayda başarılı bir şekilde kullanılabileceği sonucuna ulaşıldı.
Bu yöntemi gerçek hayatta kullanabilmek için bilim dünyasının ihtiyacı olan şey, bu sistemin doğru bir şekilde ölçeklendirebilmesi. Bu teknik sayesinde uzay aracının bir sabit olarak görülen ışık hızına yaklaşabilecek düzeyde hız kazandırmak olası görünüyor.
Bu alandaki büyük bilimsel çalışmalar önceki yıllarda da yapılmıştı. Örneğin, CERN’de parçacığı hızlandırabilmek için yaklaşık 17 kilometre kadar bir halka yapıldı. Yani eğer geçerli bir sebebimiz varsa gerçekleştiremeyeceğimiz çok da bir şey yok ve yeterli miktarda enerjimiz var. Bu alan dışında nükleer füzyon konusunda da birçok başarılı bilimsel çalışma yürütülüyor.
Şu an birçok bilim insanı yıldızlararası alanda uzay yolculuğu için canlı mikroorganizma tercih etmeye yanaşmıyor. Ancak istersek pek çok şeyi başarabilecek güçteyiz!
İlginizi çekebilir: Uzayda Yaşam Varsa Neye Benziyor Olabilir?