Şükrü Erbaş Kimdir ? Kuş Uçar Kanat Ağlar Kitabı İncelemesi

Şükrü Erbaş Kimdir? Şükrü

Şükrü Erbaş Kimdir? Şükrü Erbaş 1953 yılında Yozgat doğumlu üretken bir yazarımız. Ailesi çiftçilikle uğraşan orta halli bir ailedir. Şairin kendisi babasının sert ve şiddete eğilimli bir adam olduğundan bahseder. 1978 yılında Gazi Üniversitesi Eğitim Enstitüsünün Sosyal Bilimler bölümünden mezun oldu. Baba evine geri dönmek istemedi. Toprak Mahsulleri Ofisinde memur olarak çalışmaya başladı. Şükrü Erbaş şiirlerini yazdığı ve yaşadığı Ankara’yı ikinci ana rahmi, şiirlerinin beşiği olarak tanımlar, çünkü devrim düşüncesiyle burada tanışmıştır. Toprak Mahsulleri ofisinde çalışırken edebiyattan hiç kopmadı ve Edebiyatçılar Derneğinde farklı görevler yaptı. Yarın Dergisi yazı kuruluna katıldı. Şairliğine devam ettiği süre boyunca da bu topluluklardan hiç ayrılmadı ya içinde bulundu ya da kurulma süresince yardımda bulundu.

Şiire kendi soluğunu katan şairlerden biri. Şükrü Erbaş şiirleri bir bakıma onun yaşantısına, yaşına, tecrübelerine ve düşüncelerine paralel ilerler. İlk şiirlerini lise yıllarında yazdı. İnsan ruhunu şiir atölyesine sokarak her birinin farklı yönlerini şiirlerinde yansıtmaya çalıştı. Emekli olduktan sonra Varlık dergisinde yayın dünyasına adım attığı ilk şiiri olan Sevi Dostluk yayınlandı. Daha sonra Yolculuk kitabıyla Ceyhun Atuf Kansu şiir ödülünü 1978 yılında kazandı. Dokuz yıl sonra 1986 yılında Dicle Üstü Ay Bulanık kitabıyla Orhon Murat Arıburnu şiir ödülünün sahibi oldu. Kitapları hala ödüller almaya devam etmektedir. Şiir kitaplarının yanında denemeler de kaleme aldı. Gülün Sesi Gül Kokar isimli düzyazılardan oluşan bir kitabı da bulunmaktadır. En son karısının ölümünün ardından kaleme aldığı ve 2019 yılında çıkan Bağbozumu Şarkıları ve Yaşıyoruz Sessizce şiir kitaplarıyla okurlarının karşısına çıktı.

Şükrü Erbaş şiirleri hakkında yapılan övgüler şiirinin insanı nasıl etkilediği ve her okuyanın kendinden bir şeyler bulması üzerinedir. Şiirlerini okuyan herkes gerçekten de kendi yaşamından karakterinden izler bulabilir. Yayınlanmış kitaplarıyla insanların kalbine dokunanlardan. Yazıda bahsedeceğimiz Kuş Uçar Kanat Ağlar kitabı da insanın kalbine dokunan kitaplarından sadece biri.

Kuş Uçar Kanat Ağlar Kitabı

Kitap Behçet Necatigil’in edebiyata dair bir umuduyla başlıyor:

“Şimdilik edebiyat kitaplarımızda böyle bir tür yok ama ileride ‘şiir-hikaye’ diye, şiirle hikaye arasında ortak bir türe de yer verileceğini umuyorum.”

İşte Kuş Uçar Kanat Ağlar kitabındaki şiirler de şiir-hikaye tadında insana yazarın yazdıklarını yaşatan, geçmişten günümüze bir zaman tüneli gibi uzanan satırlarla dolu bir kitap. Şükrü Erbaş kitap boyunca adeta kelimelerle oynuyor ve beynimizin önüne onları bir duygu yumağı, sonsuzluk seli gibi bırakıyor. Şükrü Erbaş sözleri birer iplik gibi örüyor ve onlardan şaheserler çıkarıyor. Kelimeler sihirli olmalı ki her dize her satır okuyanı manası ve güzelliğiyle ele geçiriyor.

Sayfalar boyunca imgesel çağrışımlarla beraber ilerleyip her okur kendi yaşantısına dair bir şeylere rastlıyor yazılar arasında. Daha lise ikinci sınıftayken nişanlandığı ve liseyi bitirir bitirmez de evlendiği çok sevdiği karısını, 45 yıllık hayat arkadaşı Hatice Erbaş’ı 2015 yılında kaybeden Şükrü Erbaş şiirinde:

“İnsan ölülerini sevmezse yaşayamaz.”

diyerek sesleniyor okurlarına. Kendisi yaşarken çok sevdiği bir başkasını kaybetmiş bir insana söylenebilecek en güzel söz belki de. Zaten bütün kitap boyunca sevdiğinin toprağına dokunan bir adamın yalnızlığını ve ölümün ardından baktığı aynı şeylerde gördüğü farklılıkları okuyoruz, bize de gördüklerini gösteriyor. Kitabı en güzel yanı da okuyanların yazarın hayatına dair yazdıklarında kendilerini bulmaları. Düşündürmelerinin yanında verdiği edebi zevk de cabası. Sevdiğinin acısını kalbinde taşıyan insanların ağlamadan bir sayfadan diğerine geçemeyeceği bir kitap, Kuş Uçar Kanat Ağlar kitabı. Şükrü Erbaş, bir başka şiir- hikayesinde eşinin ardından hislerini döküyor kaleminden.

“Sen evden çıktın ya, eşik önünden aktı, pencere ardından koştu. Kalabalık içinde yabancı kalma diye aynadaki gülüşün, kaküllerindeki rüya, sandıktaki kokun, üstüne gökyüzü oldu.”

Ölümün acısını dile getiremeyenlerin sesi oluyor adeta. Bazen dolaylı bazen de doğrudan sesleniyor karısına.

“Üzüldüğüm bütün sözlerini unuttum Hatice. Seni üzdüğüm bütün sözlerimi insanın olmadığı zamanlara gömdüm.

Kitaba ismini veren Kuş Uçar Kanat Ağlar şiirinde daha önce de ona uzun uzun şiirler yazdığı Ömür Hanım’dan bahsediyor. Ona sitem ediyor.

“Gelmiyorsun gitmiyorsun/ Sesin yok, yüzün yok.”

Ömür Hanım’ın pek çok defa eşi olduğu düşünülse de aslında iyisiyle kötüsüyle şairin kendi ömrü. Ömür Hanım’da karısından hiç parça yok mu? Elbette var, şairin ömrünün büyük bir kısmında yanında olan karısı da elbette Ömür Hanım’ın bir köşesi belki de en güzel köşesi yani kalbi. Bunu da şiirin başlığında bile hissettiriyor okuyucusuna Şükrü Erbaş.

https://www.youtube.com/watch?v=_1InLLgdHPY

Cahiller Cehenneminde Yaşıyoruz

“Biz hepimiz yalnızlıktan yapılmış birer baş dönmesiyiz.”

diyerek insanların kendisini her şeyin merkezinde gördüğünü ve evrenin kendi etrafında döndüğünü sanma yanılsamasından bahsediyor. Kısacası kitap boyunca her şiir-hikayesinde bizi anlatıyor. Günümüzün bizi nasıl post-insanlara dönüştürdüğünden ve hepimizin nasıl her şeyi bildiğimizi sandığımızı aslında kendi cehaletinden habersiz cahillerden olduğumuzu anlatıyor Aynalar Pazarı başlığı altında:.

“Şükür cehalet bitti! Kimse okumuyor, herkes yazıyor. Kimse öğrenmiyor, herkes biliyor. Kimse susmuyor, herkes konuşuyor.”

Kendimizi merkezinde sandığımız evren ve etrafımızda olduğunu düşündüğümüz olaylara kelimelerle dokunup, penceremizdeki tozu silmemizde bize yardım ediyor.

Bu kitap sayesinde her gün yaşarken farkında olmadıklarımızı görüyoruz. Kendimiz de dahil herkesin her şey hakkında fikri oluşundan ve kimsenin kimseyi dinlemeden kendi düşüncelerinde saplanıp kalışından dem vuruyor Şükrü Erbaş, Kuş Uçar Kanat Ağlar kitabı boyunca. Bir çeşit gösteriş topluluğuna dönüştüğümüzün mesajını veriyor. Her hareketimizi başkalarına göstermek için yaptığımızı, eğer gösteremeyeceksek yapmamayı tercih edeceğimizi anlatıyor bizlere.

Şükrü Erbaş sözlerinde hep yazdığından daha derin bir anlam yaratıyor.

“Ölüler yaşayanlarda yaşar bunu hiç unutma.”

derken bile kendi yokluğunu sızdıran kelimelerle herkese hiçliği, boşluğu hatırlatıyor. Zaten Kuş Uçar Kanat Ağlar şiirleri varlık ve yokluk üzerinden kendini dönüştürerek ilerliyor. Varlığı eleştiriyor ve yokluğu kabulleniyor. Şairin bu şiir kitabında Hatice Erbaş’ın ölümünden sonra değişen düşüncelerinin şiirlerine yansımasını görüyoruz. İçinde yaşadığı topluma, çevresine ölüm gözüyle bakmaya başladığında aslında aksayan yanların neler olduğunu görüyor ve bunları ustalıkla kelimelere döküyor. Yokluğu kabullenmenin tek yol olduğunu gördüğünde ölüsünü içinde ve anılarında yaşatmaya devam ettiğini yansıtıyor.

Duygularımızı Kaybettiğimizi Hatırlatıyor

Hepimizin bir varış noktasından diğerine yetişmek için sürekli hızlı adımlar attığımız şu dünyada duygularımızı nasıl da ikinci plana attığımızı hatta onları unutarak kapitalizmin hep başarı ilkesi doğrultusunda dünya üzerinde daha fazlası varmış gibi uğraşmamıza, kimi ezdiğimizi umursamadan en tepeye ulaşma çabamıza getiriyor sözü Kitabı Kapatırken.

“Şimdi hepimizin elinde ölü bir dünya, koşa koşa bütün iyilikleri unutmaya çalışıyoruz.”

Ruhları atölyesine sokup işleyerek şiir çıkarmaktan hiç vazgeçmiyor.

“Ben insana sözler ekliyorum. Bir sevgiye sürmeli ayetler. / Ölüme dünya kederleri.”

Kırmızı Kedi yayınlarından çıkan Kuş Uçar Kanat Ağlar kitabı yeni bir pencere açtırıyor okuyucuya ve o pencereden aşağı sarkmasını, olan bitene başka bir gözle bakmasını sağlıyor. Şairin kendi gözüyle. Bir nefes bir tıkanıklık hissetmesine neden oluyor. Şükrü Erbaş şiirlerinin çoğunda yaşanan nefes almanın farklı bir şeklini bulmuş gibi hissettiren duygulanımlar bu kitapta da kendini gösteriyor.