Laiklik nedir, sorusu laiklik anlayışı ile yönetilen bir ülke olduğumuzdan oldukça merak edilmektedir. Peki, laiklik nedir? Nasıl ortaya çıkmıştır? İşte, tüm detayları ile laiklik anlayışı!
Laiklik Nedir?
Laiklik nedir, sorusunun cevabını en doğru şekilde öğrenmek için öncesinde kelime anlamına bakmak gerekir. Yunan literatüründe laos kelimesinden türeyen laiklik kelimesi Türk diline Fransızcadan geçmiştir. Allah’a adanmışların dışında kalan topluluklar anlamına gelen ‘Laos’ veya ‘laicos’ kelimesi, Fransızcaya ‘Laıque’ şeklinde geçmiştir.
Kelime anlamı ‘din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması’ olarak tanımlanan laiklik, her bölgede farklı biçimde anlaşılmıştır. Avrupa, kilisenin baskısından kurtulmak için milliyetçilik ve laikliğe sarılmıştır. Fransız ihtilaline kadar kilise dinin aslını bozarak menfi bir düşünce haline getirmiştir. İnsanları köleleştirmek amacıyla engisizyon mahkemeleri kurmuştur. Bu mahkemelerde düşünmek, görüş bildirmek ve kilisenin herhangi bir kuralını eleştirmek büyük suçtu. Avrupa’da bilim ve teknik araştırmaları yapmak en büyük suçlardan biriydi. Laiklik Avrupa’da bilim ve teknik alanında yapılan araştırmalarda kilisenin engelleyici faktörünü ortadan kaldırmak için ortaya çıkmıştı.
1. Orta Çağ Avrupası ve Kilise
Avrupa’da, Orta çağ döneminde kilise ‘ rahiplerin mutlak hakimiyeti’ anlayışı ile hareket ediyordu. Aslında rahipler ve mülk sahipleri halk üzerinde mutlak söz sahibi olmak adına Hristiyanlığın aslını kendi çıkarları doğrultusunda yeniden güncelliyordu. Kilise’ye itiraz eden veya rahiplere itiraz eden kişiler ‘afaroz’ ediliyordu ve hemen dinden çıkarılıyordu. Rahipler İncil’i istedikleri gibi değiştiriyor, istedikleri gibi kanun çıkarıyorlardı. Karşı çıkanları şiddetli bir şekilde cezalandırıyorlardı.
Bu konuda tarih kitaplarında bir kıssa mevcuttur. ‘atın ağzında kaç diş var?’ sorusuna atın dişlerini sayan bir kişi kilise tarafından aforoz edilmiş ve sürgün edilmiştir. Bazı kiliseler idam cezası vererek halkın herhangi bir görüş beyan etmesini engelliyordu. Yunan felsefesi olan laiklik böyle bir ortamda yeniden gündeme geliyordu. Görüş beyan etmenin yasak olduğu Hristiyanlık dünyası ‘haçlı seferleri’ düzenleyerek halkın gücünü kullanıyordu ve hazinelerini tıka basa altınla dolduruyordu. Bu durumda her zaman güçlüler, rahipler ve yöneticiler nemalanıyordu.
Orta çağ Avrupa’sı sefalet içerisindeydi ve rahiplerin kendi görüşleri doğrultusunda şekillendirdikleri Hristiyanlık dinini benimsemişlerdi. Öyle ki Avrupa insanı daha tuvaletle tanışmamıştı. Fransa’da insanlar dışkılarını pencereden dışarı atıyordu. İnsanlar temizlik nedir bilmiyordu ve salgın hastalıklar kitle ölümlerine neden oluyordu. XVI. Ve XVII. Yüzyılda Avrupa’da din değil aslında dini kullanan ve kendi heva ve hevesine göre şekillendiren kilisenin elindeydi.
2. Fransız İhtilali ve Laiklik
1789 yılında Fransız ihtilali dine karşı değil dini kullanan ve insanlara haksızlık yapan bir zümreye karşı düzenlenmişti. Halk açlıktan kırılırken balkondan halka seslenen Fransız kraliçesi ‘ ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler’ diyerek alay ediyordu. Halkın aç kalması ve adaletsizliğin her türlüsü ile karşılaşması isyanın en büyük nedenidir. 1789 ihtilaliyle birlikte Fransa’da yönetim değişti ve Avrupa laiklik anlayışını benimsemeye başladı. Bu yeni yönetim kiliseyi devlet işlerinden muaf tuttu ve sadece kilisede ayin düzenleme yetkisi verdi. Avrupa’da ilk defa Hristiyanlığın etkisinde olmayan yeni bir yönetim meydana geldi.
Avrupa’da baskıcı ve kendi menfaatine göre hareket eden papazlara karşı ciddi bir isyan baş gösterdi. XVIII yüzyıl itibariyle artık Avrupa’da laiklik benimsenmeye başladı. Hristiyanlık dinini kiliseye hapseden bu düşünce akıl ve bilim felsefesini benimsedi. Yıllarca insanların düşünmesini yasaklayan kiliseye karşı insanlar ayaklandı. Laiklik ve milliyetçilik duyguları bu yüzyıldan itibaren bütün Avrupa’ya yayıldı. Avrupa’da bilim ve teknik alanında özgürce araştırma yapabilmek için kilisenin yapısını değiştirmeye başladı. Bu yüzyıldan itibaren kilise geri planda kalacaktı.
Avrupa insanı laikliği bilim ve teknikte özgürce araştırma yapmak adına kullandı. Yani Ortaçağ’da her türlü bilim ve tekniğin araştırılmasını yasaklayan kiliseye baş kaldırdı. Sonuçta bilim ve teknikte Avrupa dünyanın önde giden kıtası haline geldi. Avrupa’nın bu hırsı I. ve II. Dünya Savaşı’na neden oldu. Avrupa devletleri Hristiyanlığı, her ne kadar bozulmuş olsa da sahiplenmeye devam etti. Haçlı ruhu her zaman ayakta kaldı. Bu gün Avrupa’da laiklik anlayışını benimseyen tek devlet Fransa’dır.
Laikliği Avrupa ‘bilimsel çalışmaların önünde engel olan kilise hakimiyetini kırmak’ için kullanmıştır ve bilimsel çalışmalarda söz sahibi ülkeler olmuştur. Ancak Avrupa’da halk arasında ciddi anlamda manevi çözülmeler meydana geldi ve ciddi anlamda ahlaki sorunlar meydana geldi.
Aynı dönemde Osmanlıya baktığımız zaman medeniyetin ışığını görüyoruz. Bu gün bile ABD’nin model aldığı eyalet sistemi o yüz yıllarda dünyaya hakim olan Osmanlı’nın yönetim şekliydi. Osmanlı Devleti’nde laikliğin benimsenmeyişinin nedeni yönetimin halka karşı yumuşak olması ve geniş haklar tanımasıydı.
3. İslam ve Laiklik
İslam dininde yönetim şekli halifelik şeklinde ortaya çıkmıştır ve dini kurallara göre devlet yönetimi şeklinde cereyan etmiştir. Laiklik, İslam toplumunda ‘Yunan felsefesi’ olarak biliniyordu ve İslam’ın temel kaidelerine taban tabana zıttı. Ancak halifelik makamı ile sultanlık makamı farklı özelliklere sahipti. İslam’da yönetim, toplumun itibar gösterdiği kişilerden oluştuğu şura tarafından yönetilmektedir.
Bu şura bir halife seçer ve bu halife sahip değil, emanetçidir. Kanun kitabı olarak Kuran benimsenmektedir. Bu kanun kitabı değiştirilemez ve hatta değiştirilmesi teklif edilemez. Halk içerisinde ise halife peygamberin sünnetini icra etmek zorundadır. İslam dini, Ortaçağ Hristiyan dünyası gibi bilim ve tekniğe karşı değildi. Toplum içinde sevgi ve merhametin oluşumunu ve tek ümmet olma bilincini tercih ediyordu. Allah’ın emir ve yasakları İslam toplumunda her şeyin üstündeydi.
4. Laiklik ve Türkiye
Laiklik nedir, sorusunu cevapladık. Şimdi, Türkiye de laiklik nasıl ortaya çıkmıştır ona bakalım. Osmanlı Devleti laiklikten çok milliyetçilik akımlarından olumsuz yönde etkilendi. Osmanlı halkı ve Osmanlı devleti, laiklik kavramını ‘dinsiz devlet’ olarak yorumluyordu ve bunu halk benimsemişti. Osmanlının Müslüman olmayan tebası bile Osmanlının dini vecibelere dayanan yönetiminden son derece memnundu. Bu nedenle laiklik fazla itibar görmemişti.
Osmanlının adaleti yüzyıllar boyu bütün dünyada kitaplara konu olmuştur. Herkese dininde yaşama özgürlüğü veren Osmanlı, çağın süper gücüydü ve Avrupa insanı dahil olmak üzere bütün dünyada insanların tercih ettiği bir yönetimdi. İslam kanunlarına göre yönetilen Osmanlı’da bilim ve teknik alanında yapılan çalışmaları engellememekle birlikte yeterli düzeyde ilgi gösteremedi. Osmanlı yüzyıllar boyu merhametle yönettiği azınlığın ihanetine uğruyordu.
Osmanlı yönetimine sızan ve XVIII. Yüzyıl itibariyle devleti içten içe çökerten sabataistler, milliyetçilik fikirlerini yaymaya başladı. Osmanlının önemli mevkilerine yerleşen sabataistler sultanı kontrol altına aldı. Artık kontrol bu gruba geçti. Abdülhamid Han bu grupla mücadele etti ancak o da ihanete uğradı ve tahttan indirildi.
Osmanlıda milliyetçilik fikirleri yayılıyordu ancak laiklik benimsenmemişti. Bunun nedeni yönetimin halka karşı hoş görüşüydü. Bu nedenle halk yönetime karşı gelmek istemiyordu. Ancak milliyetçilik duygularının artması ile birlikte ‘ümmetçilik’ anlayışı kan kaybetmeye başladı.
Tarihçiler Osmanlı’nın Tanzimat Fermanı ile birlikte ‘laikliğe’ geçtiğini savunmaktadır. Halk arasında milliyetçilik ön plandaydı ve bu durumda yüzlerce milletten oluşan Osmanlı için kötü günler başlamıştır. Osmanlı Avrupa’nın ve Rusya’nın baskıları neticesinde Tanzimat Fermanı’nı 3 Kasım 1839 yılında ilan edildi.
Osmanlı’da ‘Gavur Padişah’ adıyla anılan II. Mahmud, ‘Avrupa kanunlarının benimsenmesi gerektiği’ tezini savunduğu için Ulema tarafından ‘gavur’ ilan edildi ve tahttan indirildi. Osmanlı’da bu girişim ilk ‘laiklik’ girişimi olarak tarih kitaplarına geçti. Din ve devlet işlerinin ayrılması Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar esaslı bir şekilde ele alınamamıştı. Yapılan ıslahatlar ve çıkan fermanlar yıkılmaya yüz tutmuş Osmanlı’yı kurtarmaya yetmedi.
Laiklik Türkiye Cumhuriyeti (1923) Devleti’nin kuruluşuna kadar Avrupai tarzda uygulanmadı. Fransa ile birlikte Türkiye, dünya genelinde laik olan iki ülkeden biridir. Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerinden biri olan laiklik, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yönetim şekli haline geldi. Milliyetçilik ve Laiklik Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturdu.
Gerçek laiklik nedir, sorusunun cevabını sizler için laikliği her yönden ele alarak verdik. Din ve laiklik nedir, sorusunun cevaplarını İslamiyet ve Laiklik başlığı adı altında anlattık. atatürk’ün laiklik ilkesi Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetim şekli haline geldi. Atatürk dönemi laiklik politikası şuan hala sürmektedir. Laiklik önemli bir yönetim biçimidir. Hiç bir dini meselenin devlet işlerine karışmaması laiklik kavramının önemli bir kuralıdır. Laik bir devlette din ile devlet işleri birbirine karışmamalıdır. Hiçbir dini olgu olduğu gibi laiklik kavramının içine giremez.