İnsanları kışkırtmak, büyük tartışmalara neden olmak, inşaları oltaya getirerek eğlenmek, kimi zaman provokatif eylemlerde bulunmak, kimi zaman da absürd mesajlar vermek, gerçekleri sorgulatmak aslında bilindik en eski dönemlere kadar dayanıyor. Üstelik bu eylemler, internetten ve sosyal medyanın ivme kazanmasından oldukça eski… İşte Antik Yunan’dan 1990’lı yıllara kadar kitleleri galeyana getirerek büyük tartışmaların yaşanmasına neden olan troller; kışkırtıcılar…
Sokrates
Bilindiği üzere Sokrates, karşısındaki inşalara yeni bir şey öğretmek amacıyla ilk aşamada sorular soruyor ve o kişinin neyi bilip bilmediğini araştırıyor. İkinci aşamada ise karşısındaki kişiyi ironiye dayandırarak provoke ediyor ve tartışmayı iyice alevlendiriyor. Peki, bu bağlamda, ‘Sokratik yöntem’ adı verilen bu uygulama, tarihin ilk trolleme yöntemlerinden bir tanesi olarak kabul edilebilir mi?
Sokrates, doğru bilgiye ulaşmak adına tartışma ortamı yaratıyor ve münakaşacı bir tavır takınıyor, bazen insanları aşağılamaya yöneltiyor ve tartışma içinde olduğu insanların kelimelerini yine onlara karşı kullanıyor. Hatta Sokrates’in “Ben Tanrı tarafından bu devlete gönderilmiş bir atsineğiyim. Bir at sineği gibi bütün gün boyunca her yerde sizi uyandırıyorum, hareketlendiriyorum azarlıyorum ve ikna ediyorum” sözleri, onun zamanının en büyük trolü olarak adlandırmak için yeterli gibi duruyor…
Odysseus
‘’Truva atı taktiği’’ mucidi olan Odysseus’un tarihin ilk trolleri arasında gösterilebileceğini biliyor muydunuz? Üstelik Rus troller, popüler ve moral yükseltici haberler paylaşarak kendilerini Amerikan vatandaşı gibi gösterip sosyal medyada takipçi toplama taktiğine de ‘’Truva atı taktiği’’ ismini veriyor.
Tarih bilgilerinden hatırlayacağınız üzere; Akhalılar savaştan çekiliyormuş gibi yapıp geride oldukça büyük tahta bir at bırakıyorlardı. Troyalılar da Truva atını alarak şehrin surlarının içine götürüyor, bütün gece boyunca kutlama yapıyorlardı. Sızdıklarında ise Truva atının içinde gizlenmiş komutanlar çıkarak Troyalılar’ı gafil avlıyorlar ve Truva’yı yerle bir ediyorlardı. Ve bu fikrin dehası da Odysseus idi. Dolayısı ile zamanının en büyük trollemeleri arasında kaçınılmaz olarak Truva taktiği yer alıyor.
Jonathan Swift
Jonathan Swift, kara mizahın atası olarak biliniyor. İrlandalı ünlü taşlama yazarı için ‘trol’ demek bile hafif kalabilir. Swift’in 1729 yılında yazdığı ‘İrlanda’daki Yoksulların Çocuklarının, Ailelerine ve Ülkelerine Yük Olmalarını Önlemek ve Onları Topluma Yararlı Kılmak Üzerine Mütevazı Bir Öneri’’ adlı makalesi de trollemesinin en büyük örneklerinden bir tanesi olarak biliniyor. Çünkü Jonathan Swift’in ‘mütevazı’ seçenek dediği seçeneklerin arasında, o çocukları besin kaynağı olarak zenginlere satmak da yer alıyor.
Hatta Swift, bebekleri fırında pişirilmiş, haşlanmış, kavrulmuş olarak oldukça besleyici ve sağlıklı olarak nitelendiriyor. Bu da toplumda bir öfke yaratıyor. Swift tüm bunları söylüyor ancak samimiyetle değil. Swift’in asıl amacı; İrlanda’nın İngiltere tarafından sömürülmesi durumuna karşı teslimiyetçi bir tavır takınan ve de İngiltere’ye avuç açan, boyun eğen halka sert bir tepki vermek…
Orson Welles
Zamanın en büyük trollemelerinden birinin sahibi; Orson Welles… 30 Ekim 1938 tarihinde, Amerikan vatandaşları radyolarını açıyor ve bir tartışma programını dinlemeye koyuluyor. Bir profesör ile spikerin sohbeti esnasında arada bir son dakika haberi veriliyor. Bu haberde ise Dünya’nın Marslılar tarafından istila edildiği bilgisi veriliyor. Bu haberin sonrasında programda ard arda muhabirler bağlanıyor, patlayan bomba sesleri duyuluyor, polis sirenleri çalıyor…
Aslında tüm bunlar Orson Welles’in özenle hazırladığı bir radyo tiyatrosu… Bunun bir radyo tiyatrosu olduğunu anlamayan Amerikan halkı sokaklara dökülüyor. Hatta sığınaklara bile kaçanlar oluyor. Aslında radyo programının öncesinde bunun bir kurgu olduğunu açıklanıyor ama elbette ki herkes bu uyarıyı duymuyor. Dolayısı ile bu olay, dönemin en büyük trollemeleri arasında yer alıyor.
İngiliz Ordusu
Havuç yersek gözlerimiz daha iyi görür mü? Pek çoğumuz çocukluğumuzda bu sözü büyüklerimizden duymuşuzdur. Peki, bu cümlenin kaynağının aslında II.Dünya Savaşı döneminde gerçekleşen bir trollemeden geldiğini biliyor muydunuz? II. Dünya Savaşı sıralarında Alman Hava Kuvvetleri gece saldırıları yapıyor, İngiltere’nin savunma yapmasını güç hale getiriyordu. Bunun karşılığında da İngiltere, Airborne Interception Radar isimli bir teknoloji ile Alman uçaklarını geceleri dahi imha etmeye başlamıştı.
Bu teknolojinin gizli kalmasının hayati önem taşımasından dolayı da hedef şaşırtmak için bambaşka bir açıklama yaptılar. O açıklamanın odağında ise ‘Havuç’ yer aldı. İngiliz pilotların geceleri dahi hedefi vurmalarına, ‘Havuç yedikleri için gözleri daha keskin hale geldi’ sözleriyle açıklık getirdiler. Bunun kulaktan kulağa yayılmasıyla da tarihi bir trollemeye şahitlik edilmiş oldu. Üstelik bu trollemenin etkisi hala günümüzde sürüyor.
Alan Sokal
1990’lı yıllar, postmodern akademisyenlerin yükselişine tanıklık eden yıllar oldu. Bu akademisyenler, bilinen bilimin, nesnel keşiflerden daha çok nyargılara dayandığını iddia ediyordu. New York Üniversitesi’nde kuantum fiziği alanında psrofesörlük yapan Alan Sokal ise bu bilim savaşında karşı cephede yer alıyordu. Postmodernizmden sıkılan ve postmodernistleri trolleme kararı alan Sokal, 1996 yılında bir kültürel çalışmalar dergisine makalesini gönderdi. Bu makale ‘Sınırları Aşmak: Kuantum Kütle Çekiminin Dönüştürücü Yorum Bilimine Doğru’ adını taşıyordu ve tamamen bir uydurmadan ibaretti.
Sokal, bu makalesini entelektüel dile sadık kalarak yazmıştı ve makalesinde kuramcılardan sıklıkla alıntılar yapmıştı. Aydınlaşma eleştirisi yaptığı bu makalede Sokal, matematik, fizik ve sosyal kuram arasında bulunan sınırlarının aşılmasının gerektiğinden bahsediyordu. Hatta fiziksel gerçekliğin de toplumsal gerçeklik arasında benzerlikten bahsediyor; fiziksel gerçekliğin de dilsel bir oluşum olduğunu açıkça savunuyordu. Sokal ileri giderek; kuantum yer çekiminin ve formülasyonlarının da liberalizmi de desteklediğinden bahsetmişti… Sonuç olarak dergi, bu uydurma makaleyi yayınladı. Alan Sokal da daha sonra bu makalenin tamamen bir aldatmaca, uydurma olduğunu açıkladı. Olay gün yüzüne çıktığında da akademik basında oldukça sesler yükseldi.