Esneme hareketleri, gün içinde ve uzun vadede sizlere neler kazandırıyor hiç merak ettiniz mi? Esneme hareketleri aslında sandığınızdan çok daha faydalı!
Son 2 yıldır dünyanın gündemini sarsan koronavirüs her birimize gün içinde yaptığımız hareketlerin önemini, hareketsiz kalmanın vücutta hangi etkilere sebep olduğunu fark etmemizi sağladı.
Bu yazıda hareketlerimizin vücudumuz için neyi ifade ettiği, vücut sağlığımızı hangi yönde etkilediğini sizlerle paylaşıyor olacağız. Beyin aktiviteleri ve fiziksel eylemlerin bağlantısını, nefes egzersizlerinin vücut için önemini ve hareketlerimiz hakkında merak edilen birçok konu için hazırsanız başlayalım:
Esneme Hareketleri Etkileri Neler?
Hareketlerimizle ilgili yapılan yeni bilimsel araştırmalar gösteriyor ki, beyin ve egzersiz arasındaki ilişki sandığımızdan çok daha derin. Bu konuda ortaya çıkan çarpıcı bir düşünce, beden hareketlerimizin zihinsel aktivitelerimize önemli ölçüde etki ettiğini ortaya koyuyor.
Bilim dünyasının keşfettiği bu anlayış, düşünme şeklimizin veya yaşadığımız olaylara karşı hissettiklerimizin değişebilmesinin bir yolunun da bedenimizden yani onunla yaptığınız fiziksel hareketlerden geçtiğini savunuyor.
Zihin ve egzersiz arasındaki ilişkiyi konu alan bilimsel araştırmalar kişinin özgüvenin yükselmesi, daha özgün ve yenilikçi düşünce tarzına sahip olması için bedeni ile barışık olması ve hareket halinde bulunmasının altını çiziyor.
Peki ya zihnimizin daha sağlıklı çalışması için hangi hareketlere öncelik vermeliyiz? Zihin aktivitemizi arttırabilmek için gün içerisinde hangi hareketleri sık sık uygulamalıyız?
Zihnin daha iyi işlemesini sağlayan hareketlerin başında yürüme ve koşma geliyor. Beden sağlığı için son derece önemli olan yürüyüş aktivitesi, zihin sağlığımızı da ciddi ölçüde etkiliyor.
Yaş, kilo ve diğer kişisel faktörler göz önüne alınarak belirlenen yeterli süre ve hızda yapılan yürüyüş, beyinde doğrusal ve rasyonel düşünmeye yardımcı prefrontal alandaki etkinliği geçici bir süre azaltarak kişinin zihnini rahatlamasına olanak sağlıyor.
Yürüyüş ve Egzersiz Özgüveni Arttırıyor!
Beynin prefrontal bölgedeki aktivitesinin azaltılması, zihinde rahatlamaya neden olması dışında pek çok farklı olumlu etkiyi de beraberinde getiriyor. Bilimsel araştırmalara göre prefrontal bölgedeki etkinliğin azalması, kişinin daha özgün ve yenilikçi fikirlere sahip olmasına ve bakış açısının genişlemesine imkan sağlıyor.
Kaliforniya, Stanford Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdüren bilim insanlarına göre, yürüyüş eylemi bitse dahi yürüyüşten sonra minimum 15 dakika daha bu olumlu etkiler görülmeye devam ediyor.
Yani eğer farklı fikirler ortaya koymanız gereken, yenilikçi ve özgün çözümler sunmanız istenen önemli bir toplantıya girecek iseniz, öncesinde yürüyüş yapmanız zihninizi yenilemeniz için güzel bir fikir olabilir.
Fakat yine aynı konuda yapılan bilimsel araştırmalar gösteriyor ki; yürüyen insanlar oturarak çalışan insanlara göre doğrusal ve basit problemleri çözerken biraz daha düşük bir performansa sahip.
İlginçtir ki, temposu son derece yavaş bir gezintide bile ayağın zemin ne yaptığı hafif baskı beyne ulaşan kan akışını ciddi bir şekilde etkiliyor. Las Vegas, New Mexico Highlands Üniversitesi’nde görev yapan Dick Grenee ve çalışma arkadaşlarının sürdürdüğü araştırmalar, yürüyüş esnasında ayak tabanının yerle buluştuğu her hamlede yani her bir adımda atardamarların sıkıştığını ortaya koyuyor.
Bu sıkışma ise, kan dolaşımında meydana gelen türbülansın artmasına sebep oluyor ve ayrıca beyne normalde olduğundan yaklaşık %15 daha fazla kan akışı gerçekleşiyor.
Burada bahsettiklerimiz yavaş tempolu bir yürüyüş için geçerli. Kişi daha hızlı yürümeye başladığında ise durum biraz daha ilginçleşiyor. Greene ve ekip arkadaşlarının sürdürdüğü araştırmaya göre, kan akışının maksimum olduğu seviye, kişinin kalp hızı ve adım sayısının bir dakikada 120 atış ve 120 adımla senkronize iken gerçekleştiği yönündedir.
Beyne ulaşan bu ekstra kanın orada nasıl bir işleve sahip olduğunu henüz bilmiyoruz. Ancak kişinin düzenli bir şekilde egzersiz yapmasının uzamsal farkındalık ve hafıza gelişimi konusunda ciddi etkilere sahip beynin hipokampusunda yer alan gri madde yoğunluğunu arttırdığı bilinenler arasında.
Kas Gücü Zihni Nasıl Etkiliyor?
30’lu yaşların başlarında zirveye ulaşan kas gücü zaman içerisinde yavaş yavaş azalmaya başlıyor. Yaş ilerledikçe kişi de kas kaybı yaşanması ne yazık ki kaçınılmaz. Kişi, 30 yaşını geçtikten sonra 10 yılda bir kas kütlesinin yaklaşık %5’ini kaybediyor, 70 yaşına ulaşıldığında ise elbette ki bu oran artıyor. Yüksek kas gücüne sahip olmak Tip 2 diyabet, kardiyovasküler hastalıklar ve birçok kanser türüne yakalanma riskini ciddi ölçüde azaltıyor. Bunun dışında kas gücünün yüksek olmasının bilişsel gerilemeyi engellediğini ve hafızanın iyileştirilmesini sağladığını destekleyen kanıtlar bulunuyor.
İnsanlar Geçmişte Yaşayan İnsanlara Göre Daha Güçsüz!
2016 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan bir araştırmada genel kas gücünü ifade eden maksimum kavrama gücü ölçümü hedeflenmiştir. Bu araştırmaya göre günümüz erkekleri, 1980’li yıllarda yaşayan erkeklerden gözle görülür bir şekilde daha güçsüz bir yapıya sahip.
Buradan yola çıkarak gelecek nesillerin kas gücünün de bugünkülerden çok daha zayıf olacağı düşünülüyor. 2019 yılında yapılan bir bilimsel çalışmada İngiltere’de yaşayan 10 yaş grubundaki çocukların, 1998 yılında yaşamış aynı yaş grubundaki çocuklara oranla %20 zayıf bir bedene sahip olduğu ve kas dayanıklılığının %30 daha düşük oldu sonucuna ulaşıldı.
Beden egzersizleri ve zihin aktivitesi arasındaki ilişkiyi araştıran birkaç araştırmada çarpıcı sonuçlara ulaşılmıştır: Kavrama gücü daha yüksek olan yani vücut kuvveti ortalamanın üzerinde olan kişilerde uzamsal ve sözel kabiliyetlerin yanında tepki süresi ve hafızanın ölçüldüğü testlerde daha başarılı olduğu gözlenmiştir.
Zihinsel ve fiziksel sağlık problemlerinin birçoğunun oluşmasına hareketsiz bir yaşam tarzının sebep olduğu düşünülüyor.
Kas Gücü Yüksek İnsanlar Güçlü Hafızaya Sahip Oluyor
Orta yaşlarda kas yapısı güçlü olan insanların, yaklaşık on yıl sonra beynin hipokampusundaki gri maddenin daha yoğun olduğu ve hafızalarının da daha gelişmiş olduğu biliniyor.
Bu durum da örneğin ağırlık kaldırma egzersizi yapan bir kimsenin, yer çekimine zıt yönde bir hareket gerçekleştirdiğinde osteokalsin diye adlandırılan kemiklerden salınan bir tür hormonla ilişkilendirilebilir.
Fareler üzerinde yapılan deneylerde bu hormonun salgılanması ile hipokampus büyüklüğü arasında bir bağlantı olduğu keşfedilmiş. İnsanlarda ise bu konudaki araştırmalar devam ediyor fakat osteokalsin hormonu eksikliğinin yaşın ilerlemesiyle görülen bilişsel gerileme ve ayrıca nörodeneratif hastalıklar arasında ilişki olduğuna dair işaretlere rastlanmış.
Kas Gücü Yüksek Olanların Benlik Saygısı Daha Yüksek!
Kas gücünün önemi bunlarla da bitmiyor. Kişinin fiziksel yönden güçlü olması hayatın her alanında kabiliyetli olduğunu hissetme ve daha yüksek bir benlik saygısı kazanma ile bağlantılı olduğu uzun yıllardır herkes tarafından bilinen önemli bir gerçek.
Bedensel kas gücünün zihinsel esnekliği neden arttığı sorusunun açıklaması ise kişinin benlik duygusuyla ilişkilendiriliyor. Hatta hayatta nelerin üstesinden gelebileceğimize ilişkin algılarımızın fiziksel duyumlarımızın bir sonucu olduğu düşünülüyor.
Özellikle son dönemlerde egzersizlerin ve meditasyonların hem ruhsal bozuklukların önlenmesi ve tedavisinde hem de zihin sağlığının iyileştirilmesindeki etkisi üzerine yapılan araştırmalara ağırlık verilmiş durumda.
Bu açıdan bakıldığında kişinin benlik saygısı, sağlıklı bir zihnin ve ruh halinin önemli bir faktörü olduğu ve yapılan egzersizler yoluyla değişmeye ve gelişmeye son derece açık bir yapı oldu biliniyor.
Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde görev yapan sinir bilimci ve düşünür bilim insanı Antonio Damasio, vücudumuz kan basıncı, kan şekeri seviyelerini ve kalp atış hızı izlemenin yanında kemiklerimizin ve kaslarımızın sağlığı hakkında da önemli bir algıya sahip olduğunu söylüyor.
Vücudumuzun hareketini sağlayan kas ve iskelet sistemi devamlı olarak hareket etmemize imkan sağlayan kemiklerin, kasların, bağların ve tendonların gücü ve çevikliği ile ilgili beynimize sinyaller iletiyor.
Beyin edindiği bu bilgilerle hayatta nelerle başa çıkabileceğimize olan inancımız ve farkındalığımızı arttırıyor. Bedenle zihin arasındaki bu haberleşmeyi dilediğimiz zaman iyileştirebilmemiz de oldukça mümkün.
Vücut dayanıklılığını ve kas gücünü geliştirmeyi hedefleyen fiziksel egzersizlerden oluşan antrenman programları, anksiyete ve depresyon ile mücadelede önemli bir destek sağlıyor.
Sadece Esneme Hareketleri Değil, Dansın Mucizevi Gücü!
Dansın, tarihin en eski çağlarından beri insanları bir bütün haline getirdiği apaçık ortada. Hatta dansın bu özelliği yani insanları bir araya getirme yetisi o kadar büyük ki, kimi zaman bazı ülkelerde dans etmenin yasaklandığı bile görülmüş.
Motor hareketleri dışarıdan alınan bir direktife göre, işitsel bir uyarana bağlı olarak senkronize bir şekilde uyarlamak aslında sanıldığı kadar kolay bir iş değil. Ancak insanoğlunun bu konuda eşsiz bir yeteneği bulunuyor.
İşte dans, tam olarak bu noktada devreye giriyor. İnsanların işitsel uyaranlardan aldıkları sinyalleri motor devrelerine anlık hızlarla aktarması ve birleştirmesine olanak sağlayan benzersiz bir deneyim.
Müziğin insan üzerindeki en enteresan etkilerinden biri, sahip olduğu ritme göre dans eden kişiye senkronize davranması konusunda itici güç uygulamasıdır.
Yenidoğan bebeklerin beyin aktiviteleri izlendiğinde, dinlediği herhangi bir müzikte ani bir şekilde ritim atlanması durumunda bebeğin farklılığı hissettiği ortaya çıkmıştır.
Ayrıca, bebek 5 aylık gelişimini tamamladıktan sonra, sahip olduğu bu kabiliyeti beden hareketleri ile de ilişkilendirmeyi öğreniyor. Yani 5 aydan büyük bebeklerin dinledikleri müzik ile vücutlarını koordine ederek ritme uygun bir şekilde hareket sağlayabildiğinde veya zıplamaya başladıklarında daha fazla gülümsedikleri sonucuna ulaşılmıştır.
Dans Etmek Mutluluk Hormonunu Arttırıyor
Oxford Üniversitesi’nde görev yapan Morten Kringlebach’ın yürüttüğü çalışmalar gösteriyor ki, beyin daima bir sonraki aşamada neler olacağı konusunda adeta bir tahmin makinesi gibi işliyor.
Böyle bakıldığında, tahmin makinesine benzettiğimiz olağanüstü yapı duyduğumuz bir ritmin arkasından bizi hangi ritmin beklediği konusunda öngörülerde bulunmamıza yardımcı oluyor.
Yapılan her doğru tahmin için vücut ödül olarak memnuniyet ve zevk duygularından sorumlu olan dopamin seviyesini arttırıyor. Tek başımıza dans etmek bizi mutlu etse de, bir toplulukla birlikte bu aktiviteyi gerçekleştirdiğimizde mutluluk seviyemiz bir üst seviye çıkıyor.
Bu durum insanın sosyal bir varlık olduğunun da bir göstergesi. Sosyal bir bağ kurduğunu hisseden kişinin mutluluk seviyesi artıyor.
Aslında hareket ya da dans etmenin ortak prensibi, kişilerin kendilerini sözcüklerle ifade edemeyeceği şekillerde anlatabilmesi için dans hareketlerinden yararlanması.
Özellikle bu alanla ilgilenen müzik psikolojisinde yapılan detaylı araştırmalarla, hissedilenlerin dans yoluyla aktarılabileceği fikri inceleniyor.
Müziğin insan beyni üzerindeki etkilerini araştıran güncel çalışmalar, müziğin beyinde bulunan ödül merkezini aktifleştirdiği ve dinledikçe o müzikle ilgili veri toplanmasının sağlandığına işaret ediyor.
Journal of Neuroscience dergisinde yer verilen bir bilimsel araştırma gösteriyor ki, müziğin insan beyninde ödüllendirilmesi gereken bir işlevi olması, beynin işitsel bölge ve ödül merkezi arasındaki etkileşimden kaynaklanıyor.
İnsanlar üzerinde gerçekleştirilen nörogörüntüleme çalışmaları ile beyinde bulunan ödül merkezi müziği veya farklı herhangi bir ödülü benzer şekillerde işlediği sonucuna ulaşılmıştır.
Elde edilen bu sonuçlar işitsel bölge ve ödül merkezi arasındaki iletişimin, herhangi bir müziği dinlerken aldığımız hazzı yönlendirdiğini kanıtlıyor.
Ayrıca şarkı söyleme, dans etme ya da ritmik bir vuruşa dahil olma yeteneği isteyen müziksel davranışlar sayesinde kişilerarası senkronizasyon da ciddi ölçüde katkı sağlıyor.
Elde edilen güncel veriler, kişilerarası koordinasyonun bebeklerde görülen prososyal yani olumlu sosyal davranış biçimini arttırdığını söyleyen eski çalışmaları da destekler nitelikte.
Gerçekten Nefes Alıyor muyuz?
Doğduğumuz andan itibaren muhtemelen en çok gerçekleştirdiğimiz eylem nefes alıp vermektir. Nefes almanın öğrenilmeden yapılabilecek, dünyadaki en kolay ve en doğal şey olduğunu düşünsek de durum pek de öyle değil.
Nefes alışverişimiz sırasında diyaframımızdaki ve göğsümüzdeki kaslarda kontrol sağlayabilmek, hissettiklerimiz ve düşünce şeklimizde önemli farklara neden olabilir.
Genellikle burundan nefes almak, doğru nefes alma şeklidir. Bunun sebebi ise, burun yoluyla alınan havanın direnci ağızdan alınana göre %50 daha yüksektir ve oksijen alma kapasitesi %20 daha fazladır. Bunun dışında burundan nefes almanın bir diğer artısı, beyin fonksiyonlarını destekliyor oluşudur.
Yapılan bir çalışmada, fareler bir labirente bırakılmış ve gözlemlenmiştir. Ağız yoluyla nefes alıp veren genç farelerin, labirenti havayı burnundan alanlara oranla daha geç tamamladıkları görülmüştür.
Ayrıca bu fareler ergin bir duruma geldiklerinde, ağızdan nefes alanlarında beyinlerinde hafıza ve öğrenme işlevlerinden sorumlu bir bölge olan hipokampuslarında diğer farelere göre daha az sayıda nörona rastlanmıştır.
Ağızdan Nefes Alıp Vermek Uyku Sorunlarına Yol Açıyor
İnsanların nefes alışverişi incelendiğinde ise, burundan nefes alıp verildiğinde yapılan hafıza testleri çok daha olumlu sonuçlar elde edilmiştir. Burun boşluğuna dolan hava, koku alma soğanında bulunan duyusal nöronlar yoluyla beyindeki hafıza ve duygu işleme bölgesine iletiliyor.
Kokunun içeriği hakkında bilgi taşıyan bu nöronlar aynı zamanda burun boşluğuna gelen ve giden havayı algılayarak bu nefes alışveriş eyleminin beyin dalgalarıyla koordine edilmesini sağlıyor.
Nefes alışverişine senkronize olan beyin dalgaları, beyinde kokunun işlendiği alanlardan geçerek duygu, biliş ve hafızadan sorumlu kısımlara ilerliyor. Bazı bilim insanları, beynin nefesle kurduğu senkronizasyon becerisinin, veriyi işleme şeklinin temel özelliklerinden olduğunu düşünüyor.
Burundan nefes alıp verme ile ilgili tüm bu faydaların farkındayız ancak birçoğumuz bunlardan mahrum kalıyoruz. Bu konuda yapılan bazı tahminler, yetişkinlerin %61’i, çocukların ise yarısından fazlası sık sık ağızdan nefes alıyor.
Bu durumun da yol açtığı pek çok problem var; kalitesiz uyku, kötü ağız kokusu, diş çürümesi ve öğrenmede güçlük yaşanması…
Nefes konusunda bir diğer önemli nokta ise nefes alıp verme hızı oluyor. Uzmanlar dakikada ortalama altı nefesin yeterli olduğunu düşünüyor. Kişinin nefesini bu seviyede sınırlandırması, kalp atım hızını azaltan ve kan damarlarının genişlemesini sağlayan bir refleksi harekete geçiriyor.
Nefes alışverişinin dakikada altı kez gerçekleştirilmesi, parasempatik sinir sisteminin bir üyesi olan ve aynı zamanda stres sonrası vücudu sakinleştiren vagus sinirinin uyarılmasını sağlıyor.
İşin özü esneme hareketleri kadar doğru nefes egzersizleri aslında bahsedilen bu olumsuzlukları ortadan kaldıracaktır. Sadece nefes değil, esneme hareketleri aynı zamanda uyku düzeniniz için etkilidir.
Oturma Pozisyonunuz Kötü Hissetmenize Neden Oluyor Olabilir!
Oturma şekillerinin insan psikolojisi üzerindeki etkileri uzun yıllardır merak ediliyor ve bu konu hakkında çeşitli psikolojik araştırmalar gerçekleştiriliyor.
Uzunca bir süredir kambur bir oturma şeklinin yenilgi duygusu ve olumsuz düşüncelerle, dik bir oturma şeklinin ise tam tersi olumlu ve sağlıklı bir zihinle ilişkili olduğunu biliyoruz.
Ayrıca bu konuda yapılan deneyler, stresli bir durumla karşılaşan kişinin vücudunu dik tutarak stres seviyesini düşürebileceğini ve bu kaygılı durumu çok daha kısa sürede atlatabileceğini ortaya koyuyor.
Günümüze kadar, oturuş ve duruş pozisyonunun yani vücudu dik tutma eylemini, kendine güveni olan, olumlu bir zihinle bağdaştıracak ikna edici sonuçlara ulaşılamamıştı.
Pennsylvania, Pittsburgh Üniversitesi’nde görev yapan Peter Strick, böbreklerin ve beynin üst kısmında bulunan, ani bir şekilde gelişen stres durumlarında ortaya çıkan adrenalin patlamasını gerçekleştiren adrenalin bezlerini birleştiren nöral yolakları araştırırken bir şey keşfetti.
Peter Strick ve çalışma arkadaşları, adrenal medulla denilen bu adrenalin bezlerinin iç bölgesiyle, istemli hareketlerin beyinde kontrol edildiği motor korteks bölgelerin arasında bir bağlantı olduğu sonucuna ulaştı.
Nöral yolak, vücudun dengede kalmasına yardımcı olan ve duruşu destekleyen core adı verilen kaslara tutunuyor. Bu yol boyunca ne tür bilgilerin beyne iletildiğini henüz bilemesek de Peter Strick, keşfedilen bu bağlantılarla tai chi, yoga ve pilates gibi bu bölgedeki kasları aktifleştiren egzersizlerin kişide stresi azaltmasıyla açıklanabileceğini söylüyor.
Esneme hareketleri kısa vadede gözler fark edilen fakat uzun vadede kesin sonuç veren bir stres azaltıcı etkiye sahiptir. Siz de esneme hareketleri ile hayatınızdan stresi def edebilirsiniz!
Esneme Hareketleri ile Esnek Kaslar, Sağlıklı Bir Zihin!
Uzun süre hareketsiz kaldığımız dönemin sonunda spora başlama kararını muhtemelen hepimiz hayatta bir kez vermişizdir. Kilo verme ya da sıkılaşma ümidiyle anlık bir hırsla ağır egzersizlerle başlanan programların ertesi gününde hamlama dediğimiz kas tutulmalarıyla şüphesiz karşılaşmışızdır.
Bu tür durumlarla karşılaşmamak için ezgersiz yaptıktan sonra kasların esnemesini sağlamak son derece önemli. Esneme hareketleri bu noktada kaslarınızı hafifletecektir!
Bu sayede bir nebze de olsa kas tutulmalarını engelleyebiliyoruz. Kasları esnetmek için yaptığımız esneme hareketleri vücut faydaları elbette ki bununla sınırlı kalmıyor.
Bilimsel araştırmalar gösteriyor ki, esneme hareketleri kasların çevresini sarmalayan ve hareket halinde kasların birbiri üstünden kaymasını sağlayan fasya adı verilen bağ dokularda farklı etkilere neden oluyor.
Çalışmayı yürüttüğü yıllarda Harvard Tıp Fakültesi’nde görev yapan Helene Langevin, farelerde denediği bu araştırmada, kas esnetme hareketlerinin bağ dokusunda bulunan hücrelerdeki ATP (Adenin trifosfat) üretimine neden olduğu sonucuna ulaştı.
Hücre içinde gerçekleşen reaksiyonlar için hayati önem taşıyan bu nükleotid, aynı zamanda vücutta enfeksiyon veya yaralanma olduğu durumlarda bağışıklığın bir tepkisi olduğunu bildiğimiz iltihaplanma eylemini de düzenliyor.
Esneme Hareketleri Vücutta İltihaplanmayı Azaltıyor mu?
Helene Langevin ve çalışma arkadaşları yaptıkları deneylerde, lokal iltihaplanmaya sebep olan madde karragenan’ı farelerin sırt bölgesine vererek onları gözlemledi. Enjeksiyondan iki gün sonra ise farelerin yarısının esneme hareketleri yapması sağlanırken, diğer yarısında bu hareketler uygulanmadı.
Esnek kaslara sahip olan farelerin diğerlerine göre iltihaplanma düzeyleri çok daha düşükken aynı zamanda iltihaplanmayı önlemede etkili molekül sayılarının da daha fazla olduğu tespit edildi.
Bu konuda yapılan diğer çalışmalarda, kasların esnetilmesinin vücutta bulunan sıvı akışını arttırdığı bu sayede de bağışıklık sisteminin bu sıvıları rahatlıkla temizleyebildiği ve iltihaplanma ile mücadele edebildiği sonuçlarına ulaşılmıştır.
Yani esneme hareketleri bir nebze iltihaplanma sorununu önleyici bir etkileye sahiptir. Tabi durum bununla sınırlı değil!
Esnek kaslara sahip olmanın faydaları fiziksel boyutla da sınırlı kalmayıp kişinin ruh sağlığını da ciddi bir şekilde etkilediğini söyleyebiliriz. Aslında bu durum günümüz insanının beslenme tarzından dolayı karşı karşıya kaldığı obezite, yaşlanma ve ayak uydurmaya çalıştığı modern yaşam tarzı gibi sebeplerden dolayı artan kronik yorgunluk ve ağrılar, kontrolsüz iltihap ve depresyonla ilişkili.
İnsanlar üzerinde yapılan çalışmalar ile vücutta görülen yangı ve esneme hareketleri arasındaki bağlantının detayları çözülmeye çalışıyor.
Eğer fasyanın esnetilmesinin iltihabı engellediği yönünde tatmin edici verilere ulaşılırsa, tai chi ve yoga yapanların kanlarında yangı belirteçlerinin neden daha düşük seviyelerde olduğu sorusu da yanıtlanabilir.
Sonuç olarak esnek kaslar, hareketli ve dinamik bir yaşam tarzı hem ruhsal hem de fiziksel sağlığınızı koruyabilmek için son derece önemli. Esneme hareketleri de bu noktada sizlere yardımcı olacaktır.
İlginizi Çekebilir: Evde Bacak Egzersiz Programı ile İstediğiniz Fit Bacaklara Kavuşun! Bu Bacak İnceltme Egzersizleri Sizi İstediğiniz Forma Sokacak