Geçmişi değiştirebilseydik neler yapmak isterdiniz? Kariyeriniz, arkadaşlıklarınız ya da belki de eski sevgiliniz… Yine bugünkü siz olabilir miydiniz? Peki ya geçmişi değiştirmenin gerçekten bir yolu var mı? Tüm bu sorularınızın cevabı ve merak edilen büyükbaba paradoksu sırrı hazırladığımız bu yazımızda sizlerle buluşuyor. İşte zaman paradoksu hakkında ilginç bilgiler…
Büyükbaba Paradoksu (Zaman Paradoksu) Nedir?
Büyükbabanızın birini öldürmüş despot bir adam olduğunu bildiğinizi düşünün. Geçmişe seyahat etme şansınız olsa ve onu ortadan kaldırsanız neler olurdu? Var olan bir teoriye göre büyükbabasını öldüren kişinin ileri bir zamanda doğabilmesi mümkün değil.
Bu nedenle de geçmişine dönerek kendi büyükbabasının katili olması da mümkün görünmüyor. Geçmişe yolculuk ile ilgili oluşan bu çelişki bilim dünyasında “Büyükbaba Paradoksu” şeklinde isimlendiriliyor.
Diğer taraftan, Einstein’ın izafiyet teorisinde ise geçmiş zamana seyahat edilebileceğine izin veriyor. Şu an fizikçiler böyle bir durumun gerçek hayatta imkanı olup olmadığını inceliyor.
Avusturalya’da bulunan Queensland Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdüren Tim Ralph ve ekip arkadaşları, son teknolojiye sahip süper bilgisayarları kullanarak kara deliklerle gerçekleşen bir zaman yolculuğu simülasyonu tasarladı ve böyle bir yolculuğun en azından parçacık yani kuantum fiziği tarafından bakıldığında son derece mümkün olduğunu ortaya çıkarmış oldu.
Fakat Ralph ve ekibinin aksine yaklaşık 40 senedir solucandelikleriyle zamanda seyahati merak ettiği için araştıran ve inceleyen Fizikçi Kip Thorne, var olmayan bir enerjiyi veya maddeyi sıfırdan yaratamayacağımızı öne sürerek geçmişe gitmemizin olanaksız olduğunuzu savunuyor.
Fiziğin temel kanunlarından biri olan enerjinin korunumu yasasını göz önüne aldığımızda; bir insanın orijinal kopyasını üretmenin imkanının olmadığını vurgulayan Kip Thorne, ileride geliştirilecek tüm zaman makinelerinin bu nedenlerden dolayı ciddi patlamalar yaşayarak havaya uçacağını da belirtti.
Bunun sebebi ise, geçmiş zamana yolculuk yapan kimsenin kendini çevreleyen uzayda yaşanan kuantum salınımlarını da kainatın geçmişine götüreceği yönünde. Böylelikle fizikte klonlamayı reddeden teorem doğrultusunda zaman makinelerinin zaman uzayında gerçekleşen seyahat ile birlikte geçmişine gitmek isteyen kişiyi de yok edeceği düşünülüyor.
Kuantum Bilgisayarlar ve Zamanda Yolculuk
Tüm bu yukarıda bahsettiğimiz sebeplere rağmen Tim Ralph ve çalışma arkadaşları, Heisenberg belirsizlik ilkesini göz önüne alarak zamanda yolculuğun gerçekleşebileceğini düşünüyor. Kompleks canlılar için değilse bile kuantum yasalarının uygulanabildiği mikroskobik dünyada bu geçmişe yolculuk fikrinin hayata geçirilebileceğini savunuyor.
Fizikçilerin güncel bilim dünyası incelendiğinde ortak bir hedefleri var aslında: Sean Carroll’un öncülük ettiği Çoğul Dünyalar yorumu ve paralel evrenlerden faydalanarak gelişmiş bir kuantum bilgisayar tasarlamak.
NSA (ABD Ulusal Güvenlik Ajansı)’nın da ileriye taşımak istediği kuantum bilgisayarlar, son dönemlerde inanılmaz bir hızla kullanımı yaygınlaşan internetteki tüm kullanıcı şifrelerini çözerek istihbarat ve siber savaş alanlarında devletlere müthiş bir güç sağlayacak.
Peki internetteki tüm şifreleri çözümlemek için pek çok paralel evrende eş zamanlı bir şekilde işlem gerçekleştiren, bunu yapabilmek için de geçmiş zamana giden fotonlardan faydalanan kuantum bilgisayar geliştirilebilir mi?
(MIT )Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde görev yapan Profesör Seth Lloyd bu sorunun cevabının “Hayır” olduğunu düşünüyor. Seth Lloyd, evren simülasyonları ve gelişmiş teknolojiye sahip, bilim dünyasının son dönemlerde üzerinde yoğun bir şekilde çalıştığı kuantum bilgisayarlar ile ilgilendiği, çalışmalarını bu alanlarda sürdüğü için kendisini “Kuantum Makinisti” şeklinde adlandırıyor.
Lloyd, laboratuvar ortamında yaptıkları simülasyonlarda geçmişe gidip orda herhangi bir değişiklik yapmayı başaramadıklarını ifade ediyor. Bu durum da paralel evrenler kullanılarak tasarlanacak bir kuantum bilgisayar fikrinin gerçekçi olmadığının sinyallerini veriyor. Fakat kim haklı? Bilim dünyası hala bu sorunun yanıtını araştırıyor.
Büyükbaba Paradoksu Hakkında Üç Senaryo
1920’li yıllardan itibaren bilim dünyasının üzerinde yoğunlaştığı zamanda yolculuk fikri ile ilgili bilim insanları üç senaryo ortaya koydu. Bunlardan ilkinde, geçmişte değişiklik yapmayan isteyen kişi geleceğini de etkileyeceği için senaryonun sonu yazının başında değindiğimiz büyükbaba paradoksuna bağlanıyor.
Geçmişe yolculuk hakkında üretilen diğer bir senaryoda ise zamanda yolculuk yapmak isteyen kimse, kendi etrafında çevrelenen kuantum salınımlarını arttıramadığı için yani bu durum imkansız olduğu için yolculuğu başarısızlıkla sonuçlanıyor ve zaman makinesiyle beraber anlık bir patlamayla yok oluyor.
Üçüncü yani son senaryoda ise zamanda yolculuk yaparak geçmişe gitmek ve değişiklikler yapmak mümkün kabul ediliyor. Büyükbaba paradoksu üzerinden düşünürsek; geçmişine gidip büyükbabasını öldüren kişi yaşadığımız evrenin dışında kendi büyükbabasının katili olduğu için hiç doğmadığı paralel evren şeklinde adlandırdığımız alternatif bir evrende mecburi misafir olarak yaşamını sürdürecek.
Tim Ralph’ın üzerine çalışmalarını sürdürdüğü klonlama probleminin üstesinden gelmek teorik olarak olası görünüyor. Geçmişine dönerek büyükbabasını öldüren kişi kendisinin hiç var olmadığı paralel bir evrende bulunacak, yani aslında hiç kendisiyle karşılaşmadan yaşamını sürdürecek. Bu nedenle de var olan bir evrende kişinin yalnızca tek bir kopyası olacak, aynı evrende kişiyi sarmalayan kuantum salınımlarını arttırmak gibi sorunlar meydana gelmeyecek.
Bu noktaya kadar kafalarda herhangi bir soru işareti oluşmuyor. Ancak fiziğin temel kanunlarından enerjinin korunumu yasasını hesaba kattığımızda işler biraz değişiyor. Termodinamik kanunlarına göre var olan kapalı sistemlerin total enerjileri artamaz ya da azalamaz.
Durum böyle olunca, paralel evrene seyahat eden kişiyi de o alternatif evrene sonradan dahil olan davetsiz bir misafir olarak görmek gerekiyor. Hatta bu davetsiz misafir paralel evrende bulunan madde ve enerji miktarlarını çoğaltarak fiziğin temel kanunlarından biri olan enerjinin korunumu yasasını da ihlal etmiş oluyor.
Evrenler Arası Seyahat
Tim Ralph ve arkadaşlarının karşısına çıkan bu problem için olası bir çözüm yine bir meslektaşı tarafından bulunuyor. Çoklu evren hakkında çalışmalarına devam eden Profesör Leonard Susskind’in sunduğu mega evren kavramı sayesinde Ralph’ın bu sorununun çözülebileceğini dair ipuçları ortaya çıkıyor.
Mega evren teorisinde Leonard Susskind’a ters gelen bir bakış açısına göre çoklu evreni meydana getiren evrenlerin hiçbiri kapalı birer fiziksel sistem değil. Yalnızca mega evren diye adlandırdığımız bütün kainat kapalı bir sistem. Bunun sebebi ise mega evren dışında herhangi bir şey olmamasıdır. Bu açıdan baktığımızda alternatif evrenler dediğimiz paralel evrenler ve diğer tüm evrenler aslında mega evrenin birer parçası.
Bu sebeple de zamanda geriye giderek kendi büyükbabasını öldürerek zamanda sıkışıp kalan kişi, aslında yalnızca içinde bulunduğu evrenin enerjisinde artışa yol açıyor.
Fakat baktığımızda büyük kainatın yani mega evrenin total enerjisi değişmediğinden termodinamiğin temel yasalarından olan enerjinin korunumu yasası çiğnenmemiş oluyor. Bu noktadaki tek sorun, mega evren bakış açısının enerji alışverişine ve evrenler arası seyahate izin vermesi.
O halde içinde yaşadığımız evrende fizik yasaları ve toplam enerji nasıl sabit bir şekilde kalıyor? Aslında soruda asıl merak edilen insanoğlunun içinde yaşadığı evren gerçek bir evren mi yoksa zamanda yolculuk yaparak geçmişine dönmüş yolcuların meydana getirdiği paralel bir evren mi?
Tıpkı Roger Zelazny’nin romanlarında da bahsettiği gibi asıl dünya yaşadığımız yer mi yoksa yalnızca orijinal dünyanın bir kopyası mı bu evren? Fizikçiler hala bu soruyu net bir şekilde yanıtlayabilmiş değiller. Diğer tarafta da Tim Ralph kuantum bilgisayarlar üzerine yaptığı araştırmalarına devam ediyor ve yalnızca zaman yolculuğu konusuna yoğunlaşıyor.
Garip Bir Kokteyl
Aslında her şey 28 Haziran 2009 tarihinde Cambridge Üniversitesi’nde verilen dev bir parti ile başladı. Partiyi veren isim ise hiç de yabancı değil: Fizikte ciddi tartışmalara yol açan ve büyük başarılara imza atan Stephen Hawking.
Hawking özenerek hazırlandığı bu parti için kesenin ağzını açmış, ordövrlerden balonlara ve hatta buzlu şampanyalara kadar partinin her detayını ince ince düşünmüştü. Aklına gelen tüm yakınlarını partiye davet etti, fakat partiye tek bir kişi bile gelmedi.
Bunun nedeni ise Hawking’in parti davetiyelerini daha önce değil parti başladıktan saatler sonra göndermesiydi. Hawking’in kulağa enteresan gelen bu davranışı sergilemesinin bir sebebi vardı: Yalnızca gelecekten gelen misafirleri çağırmıştı.
Aslında geçmişe dönmenin yani zamanda seyahat etmenin olanaksız olduğunu insanlara göstermeyi amaçlıyordu. Stephen Hawking eğer böyle bir şeyin gerçekleşmesine imkan olsaydı parti salonunun tıklım tıklım dolacağını ifade etti.
1992’den bu yana geçmişe seyahatin yapılamayacağını savunan Hawking’in de bu düşüncesinde yanılgıya düştüğü biliniyor. Leonard Susskind’in kaleme aldığı Kara Delik Savaşı isimli kitapta bahsedilen kara delik enformasyonu hakkındaki paradoksta yanıldığını kabullenmişti.
Ralph da zamanda yolculuk yapabileceği bir makine yapabileceğini iddia etmiyor fakat en azından zaman uzayında seyahat yapılabileceğini teorik olarak ispatlamayı hedefliyor. Zamanda yolculuk insanların sadece içerisinde bulundukları evrene ve insanoğlunun asırlardır süregelen geçmişine bakışını değiştirmekle kalmayacak, aynı zamanda siber savaş, kuantum bilgisayarlar, kriptografi ve istihbarat gibi alanlarda da yeni gelişmelere yol açacak.
Tabii bu güzel gelişmeler olurken zamanda yolculuk konusu birtakım sorunları da beraberinde getirecek. Şayet zamanda yolculuk yapılabiliyorsa özel hayat gizliliği, özgür irade, geçmişi değiştirme gibi bir hakkımız olup olmadığı veya mahremiyet gibi etik problemler oluşacak.
Bu perspektiflerden baktığımızda zamanda yolculuğun aslında paralel evrenin bir simülasyonu olduğunu ifade etmek yanlış olmaz. Bu durum da yaşadığımız evrenin bir simülasyondan ibaret olduğunu savunan Nick Bostrom gibi düşünen birçok dijital filozof için yeni bir tartışma konusu.
Ortaya çıkan bu son sıkıntı çok hiç de küçümsenecek cinsten bir problem değil. Çünkü eğer dünya dışı medeniyetler varsa eğer kara delikler yardımıyla bu uygarlıkların çoktan zamanda yolculuk yaparak geçmişe gittiği ve böylelikle kendilerini koruyan bir evren tarihi meydana getirmiş olabilecekleri düşünülüyor.
Varsayımlardan yola çıkarak ulaşılan bu olasılığı ilk kez Asimov konu etmiş ve bilimkurgu romanı olan “Sonsuzluğun Sonu” isimli kitabında, uzaylıların bu kainatta çoğalmasındaki başarısını çekemeyen insanoğlunun geçmişe giderek yalnızca insanlardan oluşan bir galaksi oluşturduğunu anlatmıştı.
Kapalı Zaman Eğrileri
Bu konuda yapılan araştırmaların tamamı zamanda yolculuk yapmaya imkan sağlayan görelilik teoremiyle bağlantılı. Örnek verecek olursak, yüksek kütle çekimi gücüne sahip kara delikler ile hem zamanı hem de uzayı kapalı bir çizgi halinde bükerek adeta kendi kuyruğunu yakalayan bir yılan görüntüsü oluşturuyor. Fakat bu eğriyi sadece kendi etrafında hızlı bir şekilde dönerek enerji sirkülasyonu sağlayan kara deliklerde meydana getirebiliyor.
Bilim dünyasında bu teori “Kapalı zaman benzeri eğri” veya İngilizce dilinden çevrilmiş kısaltmayla CTC şeklinde isimlendiriliyor. CTC sayesinde geçmişe yolculuk mümkün gibi görünüyor.
Stephen Hawking de dahil olmak üzere pek çok fizikçiyi rahatsız eden bu olgunun bu kadar rahatsızlık vermesinin sebebi ise; insanların CTC’yi kullanarak geçmişe yolculuk yapması ve geçmişte “tekrar geçmişlerine dönmelerini engelleyecek değişiklikler yapması” ihtimaliyle zaman paradoksu oluşturmaları. Diğer bir deyişle, geçmiş zamana yolculuk evrende gerçekleşen tüm olaylar arasında var olan neden sonuç ilişkisini yıkıyor.
Fakat 1991 yılında ünlü fizikçi David Deutsch’un da ifade ettiği gibi böyle bir durum sadece determinizme dayalı fizik ve gözümüzle görebileceğimiz boyuttaki makroskobik evrende geçerli oluyor.
Mikroskobik boyuttaki evrene baktığımızda ise Heisenberg’in Belirsizlik ilkesiyle karşılaşıyoruz. Pek çoğumuzun bildiği Heisenberg Belirsizlik kanunları kuantum fiziğinin yapıtaşlarını meydana getiriyor.
Teorik fizikçi David Deutsch, bu konu hakkında birtakım açıklamalar yaptı. Bir deney masasında var olan bir fotonun hareketini tahmin etmeye çalışırsak fotonun yüzde %20 ihtimalle sağ taraftan ve %80 ihtimalle de sol taraftan ilerleyeceğini %100 başarı oranıyla hesaplayabileceklerini ifade etti. İşte tam da bu yüzden Deutsch, yani kuantum fiziğinin hem olasılıkçı hem de determinist bir fizik dalı olması sebebiyle geçmişte değişiklik yapmaya imkan sağladığını savunuyor.
Genel görelilikten yola çıkarak bu paradokslara varmamızın enteresan olduğunu ifade eden Deutsch, bu araştırmaları kuantum mekaniği açısından incelediğimizde paradoksların ortadan kaybolduğunu belirtiyor. Elbette insanın kafasında soru işaretleri oluşuyor.
Acaba paradoksların yok edilmesi, kara deliklerin zaman uzayını ucu kapalı bir eğri şeklinde bükebilecek güçte bir çekim kuvvetini bahsettiğimiz kuantum mekaniği dünyasında anlamlandırabilecek bir teori oluşturmak için önem arz ediyor mu? Yoksa geçmişi değiştirmek dediğimiz olgu yalnızca bir kuantum çekim teorisi hakkında ipuçları mı veriyor?
Öğrenme Eğrisi
Kuantum fiziği ile genel göreliliği henüz tam olarak bir araya getiremeyen bilim dünyasının zamanda yolculuk hakkında hala öğrenme aşamasında olduğu söylenebilir. Bundan kısa bir zaman önce Tim Ralph ve ekibinde yer alan ve doktorasına devam eden Martin Ringbauer, teorik fizikçi Deutsch’un geliştirdiği CTC modeli için başarılı bir simülasyon gerçekleştirebilen bir yazılım tasarladılar.
Simülasyon sonrasında Deutsch’un çalışmalarının ve yaptığı tespitlerinin birçoğunu deneyerek görmüş ve onaylamış oldular. Tabii ki simülasyon temel hedefi büyükbaba paradoksu çözmekti. CTC ile zamanda yolculuk yaparak kendi büyükbabalarının katili olan yolcular büyükbaba paradoksunun sebepleriydi.
Deutsch’un bu paradoks ile ilgili enteresan bir önerisi vardı: CTC ile geçmişine gidip kendi atasını katleden bir insanın yerinde geçmişine yolculuk yapan bir parçacık olduğunu düşünün. Geçmişine dönmeye çalışan bu parçacık kendisini gösteren makineyi çalıştırmak için düğmesine bassın. Eğer parçacık o düğmeye basarak makineyi çalıştırırsa makine de o parçacığı yayınlayabilecek.
Fakat basamazsa parçacık makinede yayınlanamayacak, ancak böyle bir durumda da parçacığın gelecekten gelerek kendisini yayınlayacak o makineyi çalıştırması gerekecek. Peki ya bu nasıl mümkün olabilir?
Yukarıdaki senaryo ölçülebilir yani determinist bir ortamda değil de olasılıkçı bir kuantum evreninde yaşanıyor. Fakat Ralph’ın da belirttiği gibi kurnazlık yapmak isteyen bir bilim insanı bu duruma bir de Schrödinger’in kedisini dahil ederek ortalığı biraz daha karıştırabilir.
Kuantum fiziğinin temellerini oluşturan farklı frekanslara sahip dalgaları formülize eden Avusturya asıllı bilim insanı Erwin Schrödinger, tamamen Heisenberg belirsizlik ilkesine dayanan bir kedi senaryosuyla bilim dünyasına adını yazdırmıştı. Bu kedi senaryosunda Schrödinger, kapalı bir kutunun içerisinde tatlı bir kedi, bir zehir şişesi ve şişenin kırılabilmesini sağlayabilecek cinsten bir çekiç hayal etmişti.
Çekici aktifleştirecek tetik, bozunma ihtimali %50 olan bir parçacığa tutturulmuştu. Buradaki parçacığın bozunma ihtimali tamamen rastlantısal gerçekleşebilirdi.
Parçacık bozunduğu taktirde tetik aktifleşecek ve çekiç zehirli şişeyi kıracaktı. Böylelikle kedi de hayatını kaybedecekti. Fakat kedinin öldüğünü kim bilebilirdi? Yani belirsizlik ilkesinden dolayı kimse kutuyu açıp bakmadıkça kedinin hayatta olup olmadığını bilemeyecekti. Dış etkenlerden yatılarak hazırlanmış kapalı kutunun dış dünyayla bağlantısı kesildiği için kedi hem ölü hem de canlı olmalıydı.
Tüm bu sebeplerden dolayı Tim Ralph, geçmişe yolculuk yapacak olgunun insan değil de atomaltı bir parçacık olması gerektiğini savunuyordu. Çünkü yapılan deneyde kediyi öldürecek etkiye sahip bozunma ihtimali olan parçacığı teorikte geçmiş zamana göndermek, parçacığın kendini gösterebilecek makineyi çalıştırmak mümkün.
Ralph’ın bu konuda böyle bir örnek vermesinin nedeni ise, kuantum zaman yolculuğunun gözle görülebilir makroskobik dünyada çeşitli etkilere sebep olabileceği ihtimallerini ispat edebilmekti. Ralph bilim dünyasının büyükbaba paradoksu konusuna yoğunlaşarak bu paradoksa bir çözüm bulmaları gerektiğini savunuyor. Bunun iki yolu var. Birincisi zamanda yolculuğun mümkün olmadığını kanıtlamak, ikincisi de büyükbaba paradoksunu tamamen ortadan kaldırabilecek yeni bir teori üretmek.
Kuantum Garipliği
“Bunu kuantum dünyasına borçluyuz” şeklinde bir ifade kullanan Martin Ringbauer, kuantum fiziğinde herhangi iki fotonun sahip olduğu hızlar veya bulundukları konumlar dışında bir farkları olmadıklarını belirtiyor.
Spin durumunu, hız ve konum bilgilerini dahil etmezsek evrende bulunan bütün fotonların eşit olduklarını söylüyor. Bu bağlamda kusursuz foton kopyalama işlemi bilim dünyasında mükemmel klonlamaya ters bir durum değil. Hatta bu klonlama işlemini gerçekleştirilen kuantum ışınlama çalışmalarının birçoğunda sürekli olarak yapılıyor.
Karmaşıklığa dahil ettiğimiz iki fotondan bir tanesini alarak onun hakkındaki tüm datayı yok ediyor, bilgileri kardeş foton dediğimiz klonlama işlemini yapacağımız fotona aktarıyoruz. Evrende eş zamanlı olarak tamamen aynı enformasyona sahip iki foton bulunmadığı için mükemmel kopyalama engelini de aşmış olmuyoruz.
Şimdi bu eş fotonlardan bir tanesini geçmişe gönderdiğimizi varsayalım. Geçmişine dönen foton orada kendisiyle karşılaşsın. O dönemdeki konum ve hız bilgisi, ileri zamandan dönen kopyasıyla aynı olmayacaktır.
Fakat geçmişe yolculuk yapan fotonun orda karşılaştığı eşiyle bir dolaşıklık yaşayıp sahip olduğu bilgiyi imha ederek eşine kopyalaması durumu da bir ihtimal. Durumu bu şekilde incelediğimizde geçmişe yolculuk yaparak geçmiş zaman uzayında değişiklikler yapmak imkan dahilinde olabilir ancak eğer böyle bir şeye imkan varsa paralel evrenler de var olabilir.
Geçmişe Seyahat, Geleceğe Dönüş ve Büyükbaba Paradoksu
En iyi bilim kurgu filmleri arasında yer alan “Geleceğe Dönüş” filmi serisini hemen hemen hepimiz biliyoruz. Aslında şimdi bahsedeceklerimiz yani Ralph ve Ringbauer’in bu konudaki senaryoları hiç de bize yabancı gelmeyecek.
Film serisinin ilk filminde başrolde bulunan Marty McFly, zamanda yolculuk yaparak geçmişine gidiyor ve yanlışlıkla kendi annesinin ona aşık olmasına neden oluyor. Bu da McFly’ı yok olma riskiyle karşı karşıya bırakıyordu. Fakat daha sonra bir şekilde annesiyle babasının yeniden aşk yaşamasını sağlayarak hayatını kurtarıyordu. İşte tam da bu noktada CTC dediğimiz kapalı zaman eğrisi oluşuyor.
Yani McFly’ın ileride var olmasının sebebinin geçmişine seyahat etmesiyle ilişkili olması gösteriliyordu. Tim Ralph’a göre, herhangi bir fotonun zamanda yolculuk yapabilme ve geçmişte karşılaştığı eşine kendi enformasyonunu aktarabilme ihtimali insanlar üzerinde de etkili olabilseydi, “Geleceğe Dönüş” filminde bir senaryo değil de gerçekleri konuşuyor olurduk.
Büyükbaba paradoksu konusuna da açıklamalarında yer veren Ralph, fotonların yerine insanları geçmişe gönderseydik %50 ihtimalle geçmişine giden kişi büyükbabasının katili olacak ya da %50 ihtimalle bunu başaramayacaktı.
Yani kişinin geçmişine yolculuk yaparak büyükbabasını öldürme olasılığı tam %50 olacaktı. Öldürmeyi başarabilirse kendisi gelecekte dünyaya gelemeyeceği için paralel bir evrene sıkışıp kalacaktı.
Ayrıca gönderildiği paralel evrende yukarıda söz ettiğimiz kusursuz klonlama problemi ile karşılaşmayacaktı. Filmin başrolü McFly ise fizikteki kuantum ışınlama gibi bir karışıklık etkisini kullanarak yine aynı evrende geçmişinde değişiklikler yapabilme imkanı bulacaktı.
Bu açıdan düşündüğümüzde zamanda seyahatin bir çeşit ışınlama olduğunu söyleyebiliriz. Bu kez uzay koordinatlarını değil de zaman koordinatlarını kullanarak yapılan bir ışınlama. Bir insanın bulunduğu evrende geçmişine giderek farklılıklar yapması, gelecekten ışınlanan kopyasının kendi hakkındaki bilgileri yok etmesi ve kuantum karışıklığından faydalanarak bu bilgileri geçmişteki parçacıklara kopyalaması demek oluyor.
Tüm bunları fotonlar gerçekleştirebilse bile insanların yapabilmesi neredeyse imkansız. Üstelik küçücük bir fotonun dahi geçmişinde değişiklikler yapması aslında evrendeki gelecek enerjisinin taşınması ile aynı anlama geldiğinden temel kanunlardan biri olan enerjinin korunumu yasası çiğnenmiş oluyor.
Paralel evrenlere seyahat ise bu yasayı koruyor olsa bile bu defa Heisenberg belirsizlik ilkesini yok sayılmış oluyor. Örnek verecek olursak; bir fotonun ilerleyeceği yolda %20 ihtimalle sağdan, %80 ihtimalle de soldan gidiyorsa, zamanda geçmişe dönmenin olası olduğu büyük bir kainat sisteminde var olan her bir ihtimal için o ihtimale ev sahipliği yapacak bir evren bulunması gerekiyor.
Bu bilgiyi kullanarak kuantum bilgisayarlar tasarlanabileceğini belirten Tim Ralph, bu bilgisayarların birden fazla paralel evrende işlem yapabileceğini ve böylece fraktal şifreleri dahi çok kısa zaman dilimlerinde çözebileceğini düşünüyor.
Kuantum Makinisti
Verimli bir kuantum bilgisayar tasarlayabilmek için ciddi emek ve gayret sarf eden, çalışmalarını o yönde yoğunlaştırmış Profesör Seth Lloyd, zamanda seyahat için hiç de kompleks olmayan bir senaryoyla başlamayı kararlaştırdı.
Enerjinin korunumu yasası ve paralel evrenler gibi karmaşık konuları bir kenara bırakan Seth Lloyd, ilk olarak bir basit fotonun geçmişine giderek orada değişiklik yapabilmesinin imkanının olup olmadığını bulmaya çalıştı. Çünkü eğer böyle bir şeyin olmasına imkan yoksa enerjinin korunumu yasasını ihlal etmek ve klonlama yok olgusunu çiğnemek gibi problemler de doğal olarak oluşmayacaktı.
MIT laboratuvarlarında foton deneyleri gerçekleştiren Lloyd, aslında uzay Yolu’nda yer alan ışınlama fikrinden yola çıkıyor ve kuantum ışınlamayı kullanarak bir parçacığın konumunu değiştirmek yerine zaman uzayında ışınlama yapmayı deniyor.
Çalışmalarının Heisenberg belirsizlik ilkesi ile gerçekleşebileceğini ifade eden Lloyd, bu ilkeye göre seyahat edecek parçacıkların bazı koşullarda ışınlanmadan belli bir zaman önce meydana gelmesi yani tam ışınlanmanın gerçekleştiği sırada geçmişe yolculuk yapması gerektiğini belirtiyor. Ayrıca geçmişe ışınlamaya çalıştıkları parçacığın hangi zaman diliminde ortaya çıkacağını bulabilmek için olasılık hesaplarını kullandıklarını söylüyor.
Tabii Lloyd’un yaptığı açıklamalardan üzerinde çalıştığı parçacıkları dinozorların yaşadığı çok eski çağlara gönderdiği anlaşılmasın. Aslında yapılmaya çalışılan şimdilik parçacığı neredeyse saniyenin milyarda biri gibi çok kısacık bir zaman diliminde geçmişe göndermek. Elbette bunu pratikte denemeleri henüz yapılmıyor, yalnızca matematik modellemeleri ve geçmişe seyahat simülasyonlarıyla denemeleri yapılabiliyor.
Buradaki temel hedef, geçmişine dönen parçacığın ışınlanmadan kısa bir zaman önce kendiyle çarpışarak kendisini imha etmesini sağlayabilmek. Fakat henüz bunu başaramadıklarını ifade eden Lloyd, yaptıkları her denemede Heisenberg belirsizlik ilkesinden doğan kuantum salınımları sebebiyle parçacığın bir tarafa ötelendiğini ve fotonun kendi geçmişinde değişiklik yapmasının önlendiği de ekledi. Parçacık geçmişine gidebilse bile orada değişiklik yapması mümkün görünmüyor.
Zamanda Dolaşıklık
Dolaşıklık kavramı kuantum fiziğinde sık kullanılan bir olgudur. Bu olgunun en enteresan yönlerinden biri de parçacıkların hem zamanda hem de uzayda etkileşim halinde olmaları.
Uzayda dolaşıklık zamanda dolaşıklığa göre daha anlaşılabilir. Bunun en güzel örneklerinden biri de televizyonlar. Televizyon ekranına bakan kişinin gözüne gelen bir fotonla yine televizyondan henüz çıkmış farklı bir foton dolaşık bir halde olabilir ve ayrıca bu iki foton birbirini uzayda uzaktan da olsa etkisi altına alabilir (Bildiğimiz gibi fotonların birleşmesiyle ışık oluşuyor).
Diğer taraftan 6 milyar ışık yılı mesafede bir galaksiden çıkan fakat henüz Dünya’ya varan ve birinin gözüne gelen fotonların da yola çıktığı galakside 6 milyar yıl kadar önce saçılan farklı fotonlarla dolaşık bir halde bulunuyor olabilir.
Ralph’ın da bahsettiği gibi, zamanda dolaşıklık dediğimiz olgu aslında şu an yıldızlara bakıp onları incelediğimizde o bize çok uzak gelen yıldızların geçmişi ile tuhaf bir bağımız olduğuna işaret ediyor.
Bir yıldızı izliyor olmamız aslında o yıldızın da geçmişinde tıpkı yine bu şekilde ışık yaymasına sebep oluyor, yani birkaç fotondan oluşan bu örnek aslında geçmişte değişiklikler yapabileceğimizin sinyalleri olabilir. Geçmiş, şu an ve gelecek zaman görelelik yönünden bakıldığında bir bütünü oluşturuyorsa eğer, bilim dünyasının geçmişe seyahat etmenin ve orada değişiklikler yapabilmenin ne kadar mümkün olduğunu ciddi bir şekilde araştırması gerekiyor.