Afrika kıtası dünyanın eski kıtaları arasında önemli bir yere sahiptir. Batısında Kuzey Atlantik Okyanusu , Doğusunda Hindistan Okyanusu ile Kızıldeniz , Kuzeyinde Akdeniz ve aşırı Asya Kıtası ve Güneyinde ise yine Hint Okyanusu bulunmaktadır. Kıtada Kuzey Afrika Cumhuriyeti, Orta Afrika Cumhuriyeti, Doğu Afrika Cumhuriyeti ve Güney Afrika Cumhuriyeti gibi bölümler yer almaktadır.
Afrika kıtası kuzey – güney yönünde Tunus’ta yer alan Beyaz Burun ile Güney Afrika Cumhuriyeti ‘ne ait Ahulhas Burnu arasında yer almaktadır. Ayrıca kıta, doğu batı yönünde Somali’de bulunan Ras Hafun Burnu ile Senegal’de yer alan Yeşil Burun arasında konumlanmaktadır.
Ekonomik yönden Afrika kıtası ikiye ayrılmaktadır: Kakao ve Pamuk yetiştiriciliği ve Meyve yetiştiriciliği. Afrika kıtasının en büyük zenginlik kaynakları petrol, kömür, bakır, elmas, altın ve kromdur. Bu yönü ile Avrupa kıtası ile bolca alışveriş yapan kıtanın her ülkesi düşünüldüğü kadar zengin değildir.
Afrika kıtası ayrıca müslüman toplulukların da sıkça yaşadığı bir kıta olma özelliği taşımaktadır. Yine kıtanın Sierra Leone , atlas okyanusu burkina faso gibi bölgelerle karşı karşıya olması özelliği de ülkede ortaya çıkan ticaret gelişmelerini açıklamaktadır.
Afrika Kıtası Ülkeleri / Afrika Ülkeleri
Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti, Angola, Mısır, Libya Arap Halk Sosyalist Cumhuriyeti, , Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Moritanya, Madagaskar Cumhuriyeti, Ekvator Ginesi, Etiyopya Federal Demokratik Cumhuriyeti – Habeşistan, Nijerya, Orta Afrika Cumhuriyeti, Fas, Kongo Cumhuriyeti, Fildişi Sahili, Güney Afrika Cumhuriyeti, Sudan, Tanzanya, Kenya, Uganda, Senegal, Tunus, Kamerun.
Afrika Kıtası Tarihi Bölgeleri
Afrika kıtası üzerinde uzun süredir yerleşim mevcut ve bu yüzden görülmesi gereken bazı şaşırtıcı tarihi mekanlara sahip. Bu etkileyici mimari, kültür ve yaşayış örneklerini inceleyin.
1 – Olduvai Gorge
Afrika kıtasında yer alan en eski tarihi bölgelerin başında Olduvai Gorge bölgesi bulunuyor. Bu paleoantropolojik alan, doğu Serengeti Ovası’nda, Tanzanya’nın kuzeyindeki Ngorongoro Koruma Alanı içinde büyük bir alanda yer almaktadır. Olduvai Gorge, yaklaşık 2.1 milyon ila 15.000 yıl öncesine kadar olan bir zaman dilimini kapsayan ve 60’tan fazla hominin (insan ataları) fosil kalıntıları burada bulunduğu için dikkat çekicidir. Son iki milyon yıl boyunca bilinen insan evrimi de bu sayede ortaya çıkmıştır.
Bunun yanı sıra taş alet yapımının nasıl geliştiğinin bilinen en eski arkeolojik kayıtlarına da burada ulaşılmıştır. Ünlü arkeolog ve paleoantropolog Mary Leakey, 1959’da bu bölgede ilk homininlere ait bir kafatası parçası keşfetti.
2 – Thebes
Thebes, antik çağların ünlü şehirlerinden biridir. Bazıları eski Mısır’ın 11. hanedanına (2081–1939 M.Ö.) dayanan kalıntılar, günümüzde bugün Mısır’ın olduğu Nil Nehri’nin her iki tarafında yer almaktadır. Thebes bölgesi ayrıca Luksor, Krallar Vadisi, Kraliçeler Vadisi ve Karnak’ın arkeolojik olarak zengin bölgelerini de içermektedir. Etkileyici tapınaklar, saraylar ve kraliyet mezarları dahil olmak üzere bu bölgelerde bulunan kalıntılar, eski Mısır’ın mimarisine, dini geleneklerine ve günlük yaşamına dair bir fikir sağlar.
3 – Leptis Magna
Leptis Magna, Tripolitania ‘nın antik bölgesinin en büyük şehriydi. Şu anda Libya’nın kuzeyinde, Akdeniz kıyısında yer alır ve dünyanın en güzel Roma mimarisi kalıntılarını içerir. Fenikeliler tarafından MÖ 7. yy gibi erken bir tarihte kurulmuş ve daha sonra muhtemelen MÖ 6. yy’ın sonunda Kartacalar buraya yerleşmiştir. Şehir önemli bir Akdeniz ve sahra-ötesi ticaret merkezi oldu. İlerleyen zamanlarda Leptis Magna el değiştirdi ve sonunda Roma İmparatorluğu’nun en bilinen şehirlerinden biri haline geldi.
İmparator Septimius Severus (MS 193-211) yönetimindeyken bölgesel ihtilaf nedeniyle gelişimi yavaşladı. 642’de Araplar tarafından fethedildikten sonra yıkılmış ve sonunda 20. yüzyılın başlarında bulunup ortaya çıkarılacak şekilde kuma gömülmüştür.
4 – Meroe
Antik Kushitik şehri Meroe’nin kalıntıları, şu anda Sudan’ın olduğu yerde, Nil Nehri’nin doğu kıyısında yer almaktadır. Burası Kush krallığının güneydeki idari merkezi haline geldi ve yaklaşık M.Ö. 4. yüzyılda Aksumite orduları tarafından istila edildikten sonra yıkılmaya başladı. Kalıntılar 19. yüzyılda keşfedilmiş ve 20. yüzyılın başlarında yapılan kazılar kentin bazı kısımlarını ortaya çıkarmıştır. Meroe piramitleri, sarayları ve tapınakları, Kush krallığının mimarisinin ve kültürünün çarpıcı örnekleridir.
5 – Büyük Zimbabwe
11. ve 15. yüzyıllar boyunca Büyük Zimbabwe, sığır yetiştiriciliği, tarım ve Hint Okyanusu kıyısındaki altın ticaretine dayanan gelişen bir ticaret imparatorluğunun kalbi oldu. Bu Afrika Demir Çağı şehrinin geniş taş kalıntıları günümüzde Zimbabwe’nin güneydoğu kısmında yer almaktadır. Kalıntılar ve çevresindeki vadilerin 10.000 ila 20.000 kişilik Shona nüfusunu barındırdığı düşünülmektedir.
Bu bölge taş işçiliği ve gelişmiş bir kültürün diğer kalıntıları sayesinde bilinir. Bu nedenle, Fenikeliler, Yunanlılar veya Mısırlılar gibi çeşitli eski uygarlıkların burada yaşadığı iddia edilmiştir. Bu iddialar, İngiliz arkeolog ve antropolog David Randall-MacIver’ın 1905’te harabelerin ortaçağ ve yalnızca Afrika kökenli olduğu sonucuna vardığı zaman çürütüldü. Sonuçları daha sonra bir başka İngiliz arkeolog Gertrude Caton-Thompson tarafından da tamamen 1929’da doğrulandı.
6 – Lalībela’nın Kaya Kiliseleri
Kuzey-Etiyopya’nın merkezinde bulunan Lalībela, 12. yüzyılın sonlarından 13. yüzyılın başlarına kadar uzanan kaya kiliseleriyle ünlüdür.
Etiyopya Hıristiyan geleneğinde önemli olan 11 kilise, İmparator Lalībela döneminde yapıldı. Kiliseler, yeraltı geçitleriyle birbirine bağlı iki ana grupta düzenlenmiştir. 11 kilisenin en dikkat çekeni, en büyük kilise olan Medhane Alem Evi (“Dünyanın Kurtarıcısı”); Lalībela’nın türbesini içeren Golgotha Evi; ve freskleriyle dikkat çeken Mariam Evi. İnşa edildikten yüzyıllar sonra bile kiliseler önemli kutsal günlerde hala binlerce hacı çekiyorlar.
7 – Timbuktu
Sahra’nın güneyindeki şimdi Mali sınırlarında olan bölgede bulunan Timbuktu şehri, Sahra-ötesi karavan yolu üzerindeki bir ticaret merkezi ve 15. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar İslam kültürünün merkezi olarak tarihi bir öneme sahip. Şehir 1100 civarında Tuaregler tarafından kuruldu, daha sonra Mali İmparatorluğu’nun himayesine girdi ve ondan sonra da birkaç kez el değiştirdi.
Batı Africa ’nın en eski camilerinden üçü, Djinguereber (Djingareyber), Sankore ve Sidi Yahia, 14. ve 15. yüzyıllarda bu bölgede inşa edildi. Djinguereber, ünlü Mali imparatoru I. Musa tarafından yaptırıldı. Şehir, İslami bir öğrenim merkezi idi ve 2012’de başlayan ve militanların kontrolü ele geçirmesinden sonra Timbuktu’dan kaçırılan çok sayıda tarihi Afrika ve Arapça el yazması koleksiyonunu barındırıyordu. Kentin tarihi ve kültürel değeri çok yüksek olan tarihi yapılarına zarar verilmeye başlandı.